Afife Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Genç Kuşak Sanatçısı Ödülü’ne aday gösterilen Dilara Vural’ın yıldızlaştığı Sendrom, unutmak, hatırlamak ve travmalara dair ironi yüklü, gümbür gümbür bir hikaye!
Unutmak bazen iyidir, hatırlamak bazen kötü… Herkesin her şeyi unuttuğu bir yerde hatırlamak, unutmamak acıtabilir. Parmağınıza batmış bir cam kırığı gibi; gözükmeyen, çıkartılamayan bir sızı verir. Ali Haydar Çataltepe’nin yazıp yönettiği, Fact Tiyatro yapımı Sendrom, unutmak ve hatırlamak arasındaki uçurumlar arasında hikayeler anlatıyor. Dilara Vural’ın tek kişilik performansından oluşan oyun, acıyı saklamak yerine onu acı-tatlı türlü türlü soslara banan bir anlatı içeriyor. Depresyonun canavarlarına karşı alaycılığın yıkıcılığını kullanıyor!
Gümbür gümbür ilerleyen bir tren gibi!
Sendrom, bakımevinde çalışan, sürekli depresyondan kaçışlara atlayan bir kadının hikayesi. Başrolümüz geçmişe gittiğinde annesini, babasını, babasının trajik sonunu anlatırken, güne döndüğünde komik aşk hikayelerini, bakımevinde her şeyi unutan yaşlıları ve kendisinin onlara her şeyi hatırlatışını dinliyoruz. Dilara Vural, durmaksızın ilerleyen bir trenin vagonlarını tek tek dolaşarak sahne sahne bize hikayesini anlatıyor. Tren gümbür gümbür ilerliyor, trenin sesi, ritmi hiç bozulmuyor. Kendi hayatına alayla bakan bir karakter var karşımızda. Trajedisi karnında olsa da, antidepresanlarla yaşasa da kolay yıkılmayacak bir karakter izliyoruz.
Metnin üstünde bir arı dolaşıyor
Üst üste iki kez Afife Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Genç Kuşak Sanatçısı Ödülü’ne aday gösterilen Dilara Vural, performansıyla bugünden geleceğine bir selam gönderiyor. Oldukça doğal, dizginsiz gözüken bir hikayede dizginleri aslında hep elinde tutan bir tavrı var. Oyunu ve anlatımını zaman zaman stand-up gösterilerine benzetiyorum. Elbette tamamen değil, burada döne döne ilerleyen bir hikaye var ve Vural, o hikayenin diğer karakterlerine de geçişler yapıyor. Yaşlı amcaları oynuyor, biri cüce biri spiritüel iki sevgilisine geçişler yapıyor. İroni, oyunun tüm metninin üstüne dolaşan bir arı gibi.
Cam ve camlaşmak
Sendrom, aynı karakterlere aynı mekanlara (ev, iş, otobüs) sürekli dönüşlerle bir döngü yaratıyor. Döngü, seyircinin hikayeyi takip etmesini kolaylaştırıyor. Bu döngünün içinde babaya dair, unutmak istenilen bir trajedi de parmağımıza batmış, gözükmeyen, çıkmayan cam parçası gibi karakterle geziniyor. Oyunun sonlarına doğru o cam parçasının parmaktan bedene yayıldığı anlara tanık oluyoruz. Travmayı anlatmak nasılsa camlaşmaktan geçiyor! Doludizgin karakterimizin dizginleri boşanıyor. Her şeyi unutanların içinde unutamamakla yaşamak büyük bir sancı. Her gün antidepresan kullandıran bir sancı.
Trenden atlıyoruz!
Yine de karakterimiz yüzünü yıkayacak ve hayata devam edecek. Çünkü sendromlar ironik canavarlar yaratır. Her şeyi alaya almak, anla yaşamak, bizi çeken karanlıklara karşı güçlü silahlardır. İroni, yıkıcıdır, insanı onu katılaştıran travmaların ahtapot kollarından kurtarır. Sendrom, sizi bir trene bindiriyor ve o tren hiç durmayacak. Biz, hikayenin devam ettiğini bilerek yolda atlayacağız. “Bunu da yaşadık!” diyeceğiz. Unutmak ve hatırlamak üzerine daha çok düşüneceğiz. Her birimizi kuşatmaya çalışan depresyon canavarlarıyla daha çok alay edeceğiz ve nihayetinde trenden atladığımız yerde soracağız: Neredeyiz? Neresindeyiz hayatın? Ne kadarını hatırlamak istiyorsak, orasında olacağız!

Yazan&Yöneten: Ali Haydar Çataltepe
Oynayan: Dilara Vural
Işık Tasarımı: Eren Uğurhan – Uğur Yıldız
Müzik ve Efektler: Tunç Oğuz – Can Birben
Sahne Tasarımı: Dilara Vural – Ali Haydar Çataltepe
Afiş Fotoğrafları: İdil Sezgin
Prova Fotoğrafları: Sumru Uçak
Reji Asistanları: Arya Akkutlu, Dilek Sağır, Şeyma Nur Özbakır
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.