Yaban Ördeği: Bir düzenek, bir bıçak ve varlığın ışığı

Kuytusunda kocayan örümcekler, nice varlığın ışığını daha aydınlanmadan söndürür. Hakikat, yüz tane yüze sahiptir. Birisini keskinleştirmek, onu ölümcül bir bıçağa dönüştürür. Sevgi ise her şeyi aşabilir. 

Bu yazıyı Kadir Has Üniversitesi öğrencilerinin sahneye koyduğu “Yaban Ördeği” oyununu izledikten sonra yazdım. Black Box Tiyatro Sahnesi’nde sezonun son oyununu izledim. Norveçli yazar Henrik Ibsen’in kaleme aldığı oyun, Tamer Can Erkan yönetmenliğinde sahnelendi. Oyunda karakter isimleri Türkçe olarak değiştirilmiş. Tabii mekan da doğal olarak Türkiye. Yazıda oyunun sahneye konuşu üzerine çok fazla bir şey yazmadım ama harika bir enerji ile karşılaştığımı ve bir saniye bile boşluğa düşmeden, sıkılmadan izlediğimi söyleyebilirim. Umarım oyun devam eder ve izlememiş olanlar da oyunu izleme şansı bulurlar. Yazıda geçen karakterler oyundaki isimleri ve canlandıran oyuncu olarak şöyle:

Gregers: Giray Çınar / Oyuncu: Ekremcan Aslandağ

Hedvig: Hediye Yıldırım / Oyuncu: Hande Elaman

Hakon Werle: Hakan Çınar – Oyuncu: Ferhat Taner Dablan

Gina: Gizem İpek / Oyuncu: Serin Öztoprak

Hjalmar: Yasin Yıldırım / Oyuncu: Berke Bozdoğan

Yazının sonunda oyunun künyesi de mevcut. Elbette yorum ağırlıklı bir yazı bu ve yanlış yorum, okuma da her zaman olasılıklar dahilinde. Yine de üzerine konuşmazsak ne anlamı kalır üretmenin…

Uzatmayalım ve yazıya geçelim…

Yaban Ördeği: Bir düzenek, bir bıçak ve varlığın ışığı

Av, bir düzenektir. Tetiğin çekildiği an, yalnızca o düzeneğin işlediği noktadır. Avcı, önce bir sistem kurar. Aslında rastlantılar peşinde değildir. Bir evi düzer gibi her şeyi kendine göre uyarlar. Sonra, aslında tetiği çekmek, yalnızca o sistemin gereği olur. Avcı da o sistemin, kendi kurduğu sistemin işleyen bir parçasıdır artık.

Ibsen’in Yaban Ördeği’nde baba Hakon Werle, düzeneğini kurmuş, kuytusunda büyümüş bir avcıdır. Tüccar Hakon Werle, nüfuzlu bir adamdır. Evin hizmetçisi Gina’yı hamile bırakan, hasta eşini ölümün kucağına yatıran bir adamdır Hakon. Günahlarını sorgulamak yerine çok olağan bir şekilde üstüne kapatır. Etrafındaki insanların hayatlarını kendi korunaklı düzeneği için şekillendirir. Kimisine para verir, kimisine güzel bir yalan. Kendi düzeneğinin bekçisidir. Dünya yansa Hakon, üstündeki kıyafeti çıkaramaz. Artık etiyle kemiğiyle bir insan olmaktan çok, rolünün gerektirdiği kıyafettir. Amerika’dan dönen oğlu Gregers, ne kadar uğraşsa da babasını değiştiremez. Bir kıyafetten etiyle kemiğiyle insan olmasını beklerseniz, kıyafet gerilir, belki köşesinden yırtılır ama yeniden kendini diker ve hayata devam eder.

Hakikat ve yalanın formülü

Oğul Gregers, Amerika’dan dönen idealist bir gençtir. Babasının bir kıyafet olduğunu, çevresindekileri kendi düzeneğine göre nasıl şekillendirdiğini en net o görür. Katıldığı düğünün babasının düğünü olduğunu öğrendiği anda kulaçlarını yüzeye doğru atmaya başlar. “Hakikat özgürleştirir” der Gregers. Gerçeğin değil, bir tiyatro oyununun içine düşmüş gibidir. Babasından başlayarak herkese yalanlarını göstermeye çalışır. Bir gün, çocukluk arkadaşı Hjalmar’ın 14 yaşındaki kızı Hedvig, Gregers’e yaralı yaban ördeğini gösterir. Gregers, yaban ördeklerinin yaralandıklarında suyun dibine daldıklarını ve yaraları kapanana kadar dipte eşelendiklerini anlatır. Oysa dipteki bu süreç, belki de boğularak onları öldüren bir süreç olacaktır. Buradan yalanla yaşamaya dair bir bağlantı kurar Gregers. Artık elinde bir formül vardır ve herkesin yaşamını bu formülle ölçer. Hedvig’in ördeğini vuran babasıdır, onu düştüğü sudan çıkaran ise bir köpektir. Gregers, kendilerini yalan sulara gömen, yalanla yaşayan ördekleri yüzeye çıkaran köpektir. Bir sahnede Gregers havlarken, Hedvig vaklar. Yalnızca birtakım eğlencelik jestler olarak görebileceğimiz bu küçük an, oyunun, oyun içindeki afişidir.

Küçülen bir varlık

Tüm bu sistemin merkezinde Hedvig, babası Hjalmar’a aşık bir çocuktur. Babasının her hareketini gözler. Ona ne getirdiğini merak eder, gözünün içine bakar. Baba Hjalmar ise yalanlar içinde yaşadığının görece daha az farkında olan karakterdir. Bunun sebebi yüzünün fazlasıyla kendine dönük olmasıdır. Belki de yalanı bir kez cebine koymuş ve unutmuştur. Bir icat peşindedir Hjalmar, bütün motivasyonu kendini ispat edeceği bu icadını tamamlamaktır. Böyle özgürleşeceğini düşünürken, aslında çoktan yitip gitmiştir. Hakon’un tersine bir kıyafet değil, kıyafetin içinde küçülüp kalmış, ufacık bir noktaya dönüşmüş bir varlıktır. Belki de sadece bir iz. Yine de Hedvig, onun içinde hala gerçek yanı arar. Yansıyan iz, gerçek mi hayal mi bilinmez, küçük bir noktadır. Babasının kıyafetine değil, o ufacık noktaya bakar, sürekli onun ışığını gözler ama bir türlü istediği karşılığı alamaz.

Orta yerde keskin bir bıçak

Oyunun en kritik noktasında Gregers, Hedvig’e eğer babasını gerçekten istiyorsa, babasının onu sevmesini istiyorsa bir kurban vermesini, yaban ördeğini öldürmesini ister. İzleyiciler olarak Gregers’in bu hareketine anlam vermekte zorlanırız. Bu dakikaya kadar Gregers’in tarafında, gerçeğin tarafındayız ama Ibsen burada ayağımız bir çelme takıyor. Gregers’in idealizminin bıçak gibi tehlikeli olduğunu gösteriyor, tam da biz hikaye boyunca o bıçağın peşinde giderken. Fikirler, her noktada hayatın sağlamasını aradıklarında idealizm, fanatizmle eşleştiği bir noktaya gelir. Gregers, Hakon’un örümcek ağlarını delerken orta yere güneşin, hakikatin iki yanında farklı ışıldadığı keskin bir bıçak bırakır.

Hedvig, bu hikayede Hakon’un düzeneğinin kapsayamadığı bir karakterdir. Henüz bir kıyafet dikilmemiştir üzerine. Çünkü Hedvig çocuktur! Hala şekillenmemiştir, hala yabandır. Hayatta gördüğü her şeye tutunmaya çalışır. Kitaplara, babasına, yaban ördeğine… Gregers’in önerisini yerine getirmek için harekete geçtiğinde ışığı sönmeye başlar. Herkese sorar yaban ördeğini nasıl öldürebileceğini. Kendi iradesi ile bunu yerine getirmek çok zordur onun için.  Çıkamayacağı bir yokuşun sağında solunda yollar arar. Sonunda bir kuyu kazar ve oraya kalbini gömer. Hedvig, kendi canına kıyarken yaban ördeği ile bir olur. Gregers’in yaban ördeği imgesinde yalan bir yaşamı gördüğü yerde Hedvig, en arı haliyle yaşamı görür. İki yüzünde farklı gerçeklerin ışıldadığı bıçak, bir tarafı kurban eder. Gregers’in idealizmi Hedvig’i ölüme yönlendirir.

Varlığın ışığı

Av, bir düzenektir. Kuytusunda kocayan örümcekler, nice varlığın ışığını daha aydınlanmadan söndürür. Hakikat, yüz tane yüze sahiptir. Birisini keskinleştirmek, onu ölümcül bir bıçağa dönüştürür. Sevgi, her şeyi aşabilir. Kuytusundaki örümcekten de ölümcül bıçaktan da sıyrılabilir. Çok hafif bir yağmurla, çok taze bir güneşle tüm tehlikeleri birer hayale dönüştürebilir, güçsüzleştirebilir. Baba Hjalmar’ın yüzü bir an Hedvig’e dönebilseydi; bir tebessüm ölçeğinde hafif bir güneş açsaydı, ne büyüyüp düzeneğe yakalanırdı Hedvig ne bıçağa denk gelirdi. Bir varlığın ışığı bu kadar kolay aydınlanabilir. Oysa oyunun sonunda, yalnızlaşmasını izlerken Hedvig’in, bir varlığın ışığının nasıl kolay da sönebileceğini görüyoruz.

Yalan, çok şey verir; sürdürülebilecek bir yaşam, güzel kıyafetler, roller… Hakikat bir bulmacadır, elbet bazı bağlardan özgürleştirir ama takip etmek bir hakikati, bir labirente de götürebilir insanı. Sevgi ise ilaçtır; çoğaltır, nefes aldırır, yaşatır…

KÜNYE:

Yazar: Henrik Ibsen

Yönetmen: Tamer Can Erkan

Hareket tasarım: Seçil Demircan

Oyuncular: Ekremcan Arslandağ, Berke Bozdoğan Tamar Çıtak Ferhat Taner Dablan Hande Elaman Serin Öztoprak Mert Yılmaz Yıldırım Güney Yılmaz

Teknik Amiri: Tuğçe Semiz

Sahne Amiri: Ceyda Önür

Reji Asistanları: Ayşe Ceyda Önür, Öykü Gökduman, Zehra Ebrar Şahin, Duru İnceler

Işık Tasarım: Ekremcan Arslandağ

Kamera: Firdes Üçlertoprağı

Ses teknik: Gülce Adıgüzel

Işık teknik: Yusuf Sarıaslan

Habersiz kalmayın
Bütenimize abone olun

Kahveli Okur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et