The Coup ve Street Sweeper Social Club’ın solistliğini yapan Boots Riley, ilk yönetmenlik denemesi Sorry to Bother You ile sıradışı, absürt bir sistem eleştirisi sunuyor
Evet, dümdüz bir başlık attık, gözünüzden kaçmasın dedik; çünkü kolayca gözümüzden kaçacak bir yapım ile karşı karşıyayız. Yanılmıyorsam Türkiye’de vizyona bile girmeyen bir film Sorry to Bother You. Buna karşılık dünya genelinde festivallerde ilgiyle karşılanan ve eleştirmenlerden olumlu övgüler alan bir film. Birçok kişinin gizli favorisine dönüştüğünü söyleyebiliriz. Örneğin The OA’nin başrol oyuncusu Brit Marling, geçtiğimiz günlerde Instagram hesabından yaptığı bir paylaşımda 2018’de kendisini iki filmin çok etkildediğini ve bunların Sorry to Bother You ile Chang-dong Lee imzalı Suphe (Beoning) olduğunu söylemişti.
Boots Riley, The Coup ve Street Sweeper Social club
Filmi izlemeden önce dikkatimi çeken nokta yönetmen koltuğunda Komünist Hip-Hop’çı Boots Riley’nin oturuyor olmasıydı. Boots Riley’nin adını ilk Tom Morello ile birlikte kurdukları Street Sweeper Social Club grubunun ortaya çıkışıyla duymuştum. Tom Morello’nun Audioslave’in dağılmasının ardından giriştiği bu proje yeni bir Rage Against the Machine projesi gibiydi ama doğal olarak onlar kadar sükse yapamadılar. Yine de güzel bir projeydi ve iki albüm ile birlikte güzel şarkılar geride bıraktılar. The Oath, Clap for the Killers, Promenade, Nobody Moves ve Paper Planes (M.I.A. cover) favorilerim. Street Sweeper Social Club dinlemeye başlayınca Boots Riley’i merak edip ana grubu The Coup’un şarkılarını da dinledim. Underdogs aklıma estikçe açıp açıp dinlediğim bir şarkı. 5 Million Ways to Kill a C.E.O. çok eğlenceli bir klibe sahip. Fat Cats and Bigga Fish, Dig It ve The Guillotine de diğer dikkatimi çeken şarkılar oldu. Hip-Hop genel olarak öncelik verdiğim bir müzik türü olmasa da The Coup’un eski kayıtlarının ham (raw) bir yanı var. Belgesel gibiler diyebilirim. Göz atmanızda fayda var. Underdogs’dan başlayabilirsiniz;
Beyaz sesin büyüsü
Dönelim filmimize. Hikayesini biraz anlatacağız ancak fragmanda görebildiğiniz kadarını. Sorry to Bother You, işsizlikten muzdarip Cassius (kısaca Cash) isimli siyahi bir gencin yaptığı iş görüşmesiyle başlıyor. Geçmini sağlamak için bulduğu iş de çağrı merkezi elemanlığı. Çoğumuzun uğrak alanı! Cassius için başlangıçta iş, kendisine çok sıkıcı geliyor. Derken, fragmanda da gördüğünüz üzere, yaşlı bir amca “beyaz sessini kullan” şeklinde ilahi bir tavsiye veriyor. Cassius, bu sesi kullanmaya başlayınca da bir anda muazzam bir yükselişe geçiyor. Ancak işler tuhaf bir şekilde sarpa sarıyor. İş arkadaşları greve başlarken Cassius terfisi ve arkadaşları arasında kalıyor.
Absürt dokunuşlar ve bilimkurgu boyutuna geçiş
Hikayenin gerisini anlatmayalım ama şu kadarını söyleyelim. Şu fragmanda gördükleriniz, filmin esas can alıcı noktaları hakkında hiçbir şey göstermiyor ve anlatmıyor. Sorry to Bother You, tam bir beyin fırtınası şeklinde ilerleyen senaryosunda absürt dokunuşlarla bilimkurgu boyutuna geçerken politik de bir anlatı ortaya koyuyor. Bir anda içine çekildiğiniz olay akışının sonunda “biz nerelere geldik yahu!” diyebilirsiniz. Hikayeye dair spoiler vermek istemediğimden ayrıntılara girmiyorum ama büyük dağıtım şirketlerinden çıkmadığı için fazla da adını duymadığınız bu filme mutlaka bir şans verin. Boots Riley, hem eğlenceli hem de orjinal bir çalışma ortaya koyarken, beyaz yakalı işçiler ve kölelik sistemi üzerine de sözlerini sakınmadan ortaya koymuş.
Lakeith Stanfield’a dikkat!
Son sözümüz ise filmin başrol oyuncusu Lakeith Stanfield için gelsin. Sorry to Bother You’daki performansı ile bu sene BAFTA’da en iyi erkek oyuncu adayı olarak da gösterilen Stanfield, performansıyla filme ekstra canlılık ve değer getirmiş. Sorry to Bother You’yu izlerken Stanfield’a da dikkat etmenizi öneririz.