Bomb City: Yakın geçmişten bir uyarı!

1997 yılında Teksas’ta punk bir gencin öldürülmesini anlatan Bomb City, 20 yıl öncesine ait bir hikaye anlatırken aslında bugünün kutuplaşmış dünyalarına ciddi bir uyarı yapıyor

Nefret suçları yaşadığımız çağın en önemli sorunlarından birisi. Yalnızca ülkemizde değil, dünyanın her yerinde ideolojik kutuplaşmalar ile daha çok karşılaşıyoruz. İki dakika twitter’a baksanız mutlaka cinayet çağrışımlı bir öfke sözü ile karşılaşırsınız. Jameson Brooks, ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu Bomb City’de bizi geçmişte yaşanan bir olaya götürse de aslında bugün bu tür olayların çok daha olası olduğunu bilerek izliyoruz. 1997 yılında Teksas’ın muhafazakar bir bölgesi olan Amarillo’da yaşanan bir cinayeti anlatan Bomb City, bize gericiliğin, dünyanın her yerinde ve her zaman olduğunu,  hatırlatırken, düzenin de kurumlar aracılığıyla nasıl soğukkanlı bir şekilde kötücül olanı kollayabildiğini gösteriyor. Çarkın “normal” bir şekilde döndüğünü düşünürken uykusunda yatan canavarların gelişini göremiyoruz.

Farklı düşler, farklı gençler

Teksas’ta bir grup punkçı gencin dünyalarına konuk olarak başlıyoruz hikayeye. Küçük bir mekanda, yerel dünyalarında büyüme düşleri ile müzik yaparak vakitlerini geçiren gençler farklı görünümleri ile bölgedeki muhafazakar kesimin hedefi haline geliyor. Doğrudan bir hedef değiller ama tek yakalanmak şiddet görmelerine sebep olabiliyor. Her an taciz edilebiliyorlar. Youtube’da konuyla ilgili bir belgesel mevcut. Belgeselin bir yerinde punkçı gençlere hanginiz şiddete maruz kaldınız diye sorulduğunda hepsi el kaldırıyor. Bu görüntüyü gördükten sonra filmdeki şiddet sıklığının çok da abartı olmadığını düşünüyoruz. Öte yandan ideolojik açıdan diğer uçta muhafazakar kesimin okulda amerikan futbolu oynayarak amerikan düşünü gerçekleştirme arayışında olan gençleri var. Bütün çatışmalar da bu iki grup arasında geçiyor.

Marilyn Manson’dan nefis ortalar

Filmin eksik bir yanı varsa belki punk kültürünü çok da fazla aktarmaması diyebiliriz. Ancak filmin esas derdi de bu değil. Bomb City, altkültür görünümlü bir suç ve ceza filmi. Filmin başında ve sonunda Marilyn Manson’ın 2000 yılında suç ve ceza üzerine yaptığı ve Brian Deneke cinayetine gönderme yaptığı konuşmaya yer veriliyor. Manson’ın üç beş cümle ile nefis ortalar yaptığı bu konuşmayı film ile birlikte izlemek hem konuşmanın kendisine hem de filme ekstra değer katıyor. Yalnızca konuşma neymiş diye açıp izler, ya da bir yerde okur ve filmi es geçerseniz hata yaparsınız.

Yalnızca bir film değil

Görsel olarak da oldukça başarılı bulduğum Bomb City’yi yalnızca bir film olarak değerlendirmek imkansız. İşlenen cinayet, işleniş biçimi (o ninjalı cümle de gerçekten söylenmiş) ve sonrasında mahkemenin aldığı karar ile birlikte çok fazla düşünceye yol açıyor. Empati yoksunluğunun gencinden yaşlısına herkesi soğukkanlı katillere döndürme potansiyeli olduğunu hatırlatıyor. Brian Deneke cinayeti bana en çok da Ali İsmail Korkmaz cinayetini hatırlatıyor. Nefret suçları insana dair onlarca sorundan birisi olabilir ancak en temelde duran sorunlardan birisi olduğunu unutmamamız lazım. Bomb City’yi izleyin. İzlediğiniz şey, yalnızca yanına artı koyacağınız, puan verip geçeceğiniz bir film olmayacak.

 

 

Habersiz kalmayın
Bütenimize abone olun