Hepimiz küçük birer avcıyız. Önümüze fırsatlar dizilse yiye yiye bir canavara dönüşebiliriz. Çünkü açlığımız sırtımıza bindi ve bizi terbiye ediyor. Bu yüzden buradayız!
Sanıyorum her şeyi fırsatlar ve fırsatçılık üzerinden anlatabilirim. Çok temel, küçük şeylerle başlar fırsatçılık. Önce tabii, açlıkla! Açlığın oluşması için yüzlerce uyaran vardır. Reklamlar onlarca uyaranı yüzümüze bağırır. Evden çıkıp arkadaşımıza gidene kadar belki yüz mağazanın önünden geçersiniz. Tamam, arkadaşınıza geldiniz ve kapıyı kapattınız. Eh, arkadaşınız da aynı uyaranlara her gün maruz kalan bir insandır neticede. Diyelim o bütün günü evde geçirmiş olsun. İnternet ve sosyal medya da yüzlerce uyaranla doludur. Herkes birbiriyle yarışma halindedir. Sadece bildiğimiz reklamları da düşünmeyelim. Rol model ünlüler, fenomenler, diziler, filmler hemen hemen her şey potansiyel bir uyarandır. Birbirinize ayna olurken, o uyaranlar da mutlaka bir yerde yansır, kendi yollarını bulur. Bir şey görüp beğenirsiniz, anlatılan bir şeyi kendiniz de istersiniz vs.
En belirgin eşik
Evet tüm bunlar gayet insani, gayet sıradan… Ama bazen uyaranların tüm bu saldırılarından kendi etiniz, yüzeyinizde pek fazla bir şey kalmaz. En büyük sıkıntı burada başlar. Sanıyorum en belirgin eşik, karşınızdaki insanları da birer fırsat kapısı olarak görmeye başladığınız andır. Ekmek peşindesinizdir, hangi anlama çekerseniz. İster kişinin kendisi, ister bağlantıları, ister anlattıkları… Diyalog içerisinde aklınız karşınızdaki kişiyi, özneyi unutup fırsatı kovalamaya başlıyorsa artık siz de bir fırsat avcısı sayılabilirsiniz. Yapmak zorunda olmak başka bir şeydir, hayat da sıklıkla zorlar ama zorunda olunmadığı halde yapmak bir mutasyon belirtisidir.
Hayatta kalma savaşında avcılara dönüşmek
Bunu bazen çok iyi insanlarda bile gözlemleyebilirsiniz. Anlattığınız bir şey üzerinden bir yemi takip eder gibi fırsatı takip eder. “Eee kanka biz de yapalım bunu!” Bu akvaryumda her boyuttaki varlık avcıdır. Herkes, hayatta kalma savaşında bir avcıya dönüşür. Sorunun en temel çözümü açlığı terbiye gibi gözükür ama açlık, çoğunlukla dizginleri ele alır ve sizi terbiye eder. İnsan kalan yanlarınızı törpüler. Her küçük avcı, önüne sürekli fırsat sunulsa hiç durmadan yiye yiye bir canavara dönüşebilir. Açlık, sırtınıza binip sizi bir binek hayvanı gibi otlata otlata dağın tepesine çıkarır. Artık kocaman, kolayca doymayacak bir canavarsınızdır. İnsandan aileye, insan grubundan kuruma, büyüyen, çoğalan bir canavar…
Canavarlar el ele
Örnek mi? Ülkemizin ve dünyanın dört bir yanına bakın. Açlığını terbiye eden değil, açlığın terbiye ettiği, düdük çaldığı bir talan zincirini her yerde görebilirsiniz. Canavarlar şimdi el ele çünkü açlıkları bunu gerektiriyor. Birbirlerini yemeleri gerekse, birbirlerini de yerler. Akvaryum örneği idealdir. Orta boylu, genç ve hırslı balıklar artık hayatta kalma noktasını, basit avcılığı aşmış küçük canavarlardır. Zayıfların korkularından ve umutsuzluklarından beslenip, kendi yerlerini pekiştirirler. Fırsat zamcıları tam da onlardır ve öykündükleri de tepeye çıkan canavarlardır, çünkü sırtlarında onları güden açlık, sürekli besi hayvanının kafasını o yöne doğrultur.
Kardeşlik açlığı yer
Peki bu düzenin içinde zayıf olan ne durumda? Zayıf olanın korkusu açlığını bastırmak değil, onu sağ tutmak! Yani yaşama içgüdüsünü. Zayıf olan daha henüz temel bir noktada. Bir türlü düzlüğe çıkamadığı için açlığı büyüyüp hareketlenebilecek bir kapasitede değil. En azından ilk bakışta. Çünkü biliyorum, masum değiliz hiçbirimiz. Açlığın, fırsatçılığın bizi terbiye etmesine izin verdiğimiz sürece de bu kolay kolay değişmeyecek. Biz birbirimize el uzatsak, sırtımıza binen açlığın, terbiyecinin de dengesi bozulur. Kardeşlik, açlığı yer. Unutmayalım ki bu uyaranlar mutlaka bir şekilde herkese çarpıyor. Bazısı kısayollar arıyor, bazısı kendi omuzlarına öfke yüklenip, eşine, arkadaşına yönlendiriyor. Hatta kimisi tanımadığı insanların kurban edilmesini istiyor, hedef gösteriyor. Hedef göstermek, fırsat yaratmanın, fırsatın önünde engel olanı denklemden çıkarmanın bir yolu. Yandaş gazeteci, akvaryumun pis yerlerini yalayan bir balık işte.
Ağız kapandı ve içeride kaldık
Koronavirüs aramıza geldi ve fırsat kapılarının kapandığı bir ana geldik. Adeta tuzağa düştük. Şimdi her gün bir ölüm sınavına gidiyor çalışanlar. Dünya uyuyan dev bir varlıktı. Hala anlamadığımız, tanıyamadığımız. Biz bu dev varlığın içinde tüketim ve savaş oyunları oynuyorduk. Kursağında karıncalanma, yanma hissedince varlık uyandı ve ağzını kapattı. Şimdi oradayız, ağız çok hafif aralık. Varlığın ne yana döneceğini bilmiyoruz, zeminin kumu çekiyor. Biraz güvenli, korunaklı yerlerde yaşayanlarımız iki gün sonra her gün bir ölüm sınavına gitmeyi göze almak zorunda kalabilir.
İnsanın çokluğu büyük canavarların fırsatıdır. Önündeki insanın kaybı, denklemden çıkması, küçük avcıya fırsat olur. Açlığıyla daha çok yaşam için kaza kaza ilerleyen insan, bir bakar ölümün ağzındaki bir fırsata uzanıyordur.