Eda Çığırlı Resim Artworks

Hem karada hem gökyüzünde

Eğitimci yanı ve psikoloji ile olan ilişkisi, sanatını daha güçlü bir zemine oturtan Eda Çığırlı, hayal dünyasındaki zenginlik ile de işlerine kanatlı bir yapı, özgür bir boyut kazandırıyor.

Sanatın sonsuz bir arayış, bitmek bilmeyen bir yolculuk olduğunu biliyoruz. İnsanın sanatla ilişkisini nasıl konumlandırdığı, gün geliyor bu yolculuğun temel hareket noktası olarak açığa çıkıyor. Sanatı amaç değil, araç olarak kullanan sanatçılar da görüyoruz, sanat için bütün her şeyi ikinci plana atanlar da. Ne olursa olsun bu ilişkiyi, yapılan işe yüzü dönük gerçekleştirmek en doğrusu sanırım. Ressam Eda Çığırlı’nın sanatı ile olan ilişkisi böyle bir ilişki biraz. İşini, “O benim en iyi arkadaşım” olarak tanmlayan Eda Çığırlı, inişli çıkışlı süreçler yaşasa da bu ilişkiyi yaşatmaya devam etmiş, ediyor. Eğitimci yanı ve psikoloji ile olan ilişkisi, sanatını daha güçlü bir zemine oturturken, hayal dünyasındaki zenginlik de işlerine kanatlı bir yapı, özgür bir boyut kazandırıyor. Kuşları gibi, hem karada hem gökyüzünde…

Eda Çığırlı, ne kadar yakın ne kadar uzak olduğunu bilmediğimiz bir gelecekte hem eğitimi hem üretimi aynı çatıda barındıran, disiplinler arası çalışmalar da yapabileceği bir atölye açmak istiyor. Çığırlı ile konuştukça aslında, buna ne kadar hazır olduğunu fark ediyoruz. Biz ses kayıt cihazını açtığımızda o, hepsi zemine oturmuş kelimelerle cümlelerini kuruyor. Sanıyoruz ki açığa çıkan, işini yaşam biçimine çevirmenin değeri;  o en iyi arkadaşa duyulan sevginin değeri… Gelinen yol, nereye gidiyor, bu iki arkadaş yüz yüze belirleyecek, biz şimdi bu mola yerinde hikayelerini dinleyelim…

Biz beraber büyüdük, kimse birbirini bırakmadı

Nasıl başladı bu yolculuk? Eda’nın hikâyesi nerede başladı?

Çocukluğumdan beri resim yapıyorum. Hayatta başıma gelen en güzel “şey-bir şey” resim yapabilmem oldu. Küçük bir kız çocuğunun kurduğu en güzel hayalin en renkli, en coşkulu, en bilinmez arkadaşı renkli kalemleri oldu. Bu ve benzer sorular ne zaman sorulsa içime uçsuz bir sessizlik oluşuyor. Gözlerimin önünden küçük kız çocuğunun doğayı hayranlıkla, bilinmezlik içinde dinleyişini anımsıyorum. Elma kokusunu nasıl çizebilirim sorusunun peşine takılıp renkli kalemlerime bakardım.  Ve birbirine karışan yaban otları, rüzgâr, tepeler, minik canlılar ve kuşlar. Görsel bir şölendi zihnim.  Dünyadan bihaberdim ama kendi dünyamdan başka bir yere gidemiyordum. Zaman geçtikçe kurgusallığım şekillendi. Resim, köklenen bir zemin edindi. Benim şimdiki yaşantımı oluşturan ben değilim aslında “hayat” denilen bu uçsuz bucaksız gizemli noktanın beni sahiplenip renkler ile varlığımı sevmesi oldu. Eda’nın en iyi arkadaşı olan resim, bir temele oturmaya karar verdi ve Güzel Sanatlar Lisesi’ni karşıma çıkarttı. Yetenek sınavlarında birinci oldum. Bu sayede Aksaray Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi resim bölümünün öğrencisi oldum. Orada aldığım eğitim, üniversitede aldığım eğitimden daha öndeydi. Bauhaus Ekolü gibi geliyordu bana. Atölye ortamı vs. Malzemelerle sürekli haşır neşirdik ve her şeyi kendimiz yapmayı öğreniyorduk. Tualler, şaseler… Emekçi bir yetişme tarzıydı. Yatılı okuldu ve çok güzel kardeşlikler edindik. Küçük yaşta hayatı ve sanatı öğrendik aslında. O okuldaki günlerime dostluklarıma, eğitmenlerime minnettarım. Oradan iyi bir eğitim aldıktan sonra Trakya Üniversitesi Resim Öğretmenliği’ni kazandım. Lisede aldığım eğitimin herhalde yarısını bile alamamış olabilirim. Öğretmenliği tercih etmedim. Eğitim tarafım oldu ama her zaman kalbim başka noktada attı. Hep üretmek istedim. Resim, renkler, üretim benim için büyük bir tutku. Aklım hep resim yapmakta oldu. Şimdilerde düşündüğümde biraz da çocuksu bakmış olabilir miyim diye sorguluyorum. On yıldır profesyonel olarak bağımsızca sanat üretimlerimi gerçekleştiriyorum. On yıllık deneyimime karşılık zorlu bir yolculuk olduğunu söylüyorum. Sanat tarihi kitaplarından okuduğumuz ressam yaşamları ya da bugün sanat dünyamızı oluşturan değerli usta sanatçıların yaşam hikâyelerindeki zorlukları göz önüne pek almamışım. Bu zorlu yolda pek çok kez hayal kırıkları yaşamış olsam da kendimi ait hissettiğim ve onun aracılığıyla yaşama dahil olmaktan vazgeçemedim.  Bazen bazı çiftler şu cümleyi kurar “Biz beraber büyüdük, beraber yaşlandık”,  ben de mesleğime bunu diyorum. Biz beraber büyüdük, bazen o beni büyüttü, yeni formlara, biçimlere soktu, bazense ben onu zorladım. Beraber büyümeye de devam ediyoruz. Ama kimse birbirini bırakmadı. Özne, nesne ilişkisi artık farklı boyutlara taşındı. Sanatın bir süreç işi olduğu usta isimler tarafından sıklıkla dile getirilmiştir. Bu konuda haklılardı. Artık başladığım yerde değildim.

Boşluğa küçük dokunuşlar

Yeni Dünya serisinden sonra bugün yaptığın kolaj çalışmaları nasıl bir özellik taşıyor? İki dönem arasında nasıl bir fark var?

Yeni dünya serisi ile şimdiki kolajlar arasında en başta malzeme farkı var. Tual üzerine akrilikle, farklı deneysel, alternatif malzemeleri de kullanarak üretiyordum. Daha fazla zaman alıyor, daha fazla vakit ayırmam gerekiyordu. Kolajlarda biraz daha hızlıyım, daha kurgusalım. Biraz yapboz oyunu gibi. Fantastik bir zihne sahibim. Orada kendimi çok daha iyi ifade ediyorum. Üretimin en temelinde aslında ekonomik kaygılar da var. Malzeme, belirginlik, bir ressam için en önemli nokta. Son süreçlerde biraz daha hızlı, daha farklı şeyler yapabilmeye çalıştım. Her şeyi aslında bir boşluğa indirgemeye çalıştım. Malzemeyi olabildiğince azalttım. Bu, kendi yaşam algımla da alakalı. Biraz eserlerime yansıttım ve malzemeyi tamamiyle azaltarak, boşluğu küçük dokunuşlarla şekillendirmeye başladım. Bunu da en iyi kağıt üstüne fotoğrafları yeni bir kompozisyona oturtmak oluşturdu. Beni sınırsız bir harekete götürdü. Üretirken kendimi sınırlı bir hareket alanı içerisinde hissetmiyorum. Bu özgürlük duygusu bana çok iyi geldi. Ve kendime özgü işler çıkmaya başladı. Yaptıklarım daha fazla karşılık buldu aslında. İnsanlarda duygusal karşılık buldukça, ben de malzemeye karşı güçlü uyumlanma başladı.  Böylelikle yeni bir mekânsallık oluşuyor diyebilirim.

Farklı bir düzlemde yeniden kendini hayal etmek

Bu fantastik dünya içeride ne kadar tutarlı bir bütünlüğe sahip? Farklı hayallerin yansımaları mı yoksa bir bütün hayalin yansımaları mı gördüklerimiz?

Aslında tutarlı bir yansıma var. Psikolojik bir geçirgenliği de var. Tutarlı bir akış da sözkonusu. Baktığınızda çok bağımsız şeyler değil. Bazen kendinizi kötü hissedersiniz ve bir uzayda olduğunuzu düşünürsünüz. Kolajlarımda bunu çok net görebilirsiniz seçilen öğelerden. Biraz mitolojinin baskınlığı, uzaysal bir hareket var, fiziksel bir yapısı var, onun insanla mekânsal bir tutkuyla buluşması… Aslında herkesle ortak bir noktada buluşuyor diyebilirim. Yeni Dünya serisinin de çıkış noktası da buydu. İnsanların içinde bulunduğu yer ve zamanı farklı bir mekâna taşıması, farklı bir düzlemde kendisini yeniden yapılandırıp hayal etmesi üstüneydi. Bunun da devamı kolajlarla ilerliyor. Kolajlarda daha somut şeyleri görüyorsunuz. Kiminde insan var, kiminde heykeller, simgeler var; ama yine somut nesneleri görüyorsunuz. Temelinde kendimizi içimizde bulunduğumuz anın daha başka yerlerini sınırsıza taşıyacak bir geçiş söz konusu. Fantastik gerçekçilik yeni bir mekâna oturdu ben de ama en önemli noktası ise boşluk.

Bir serüven, iç ses ve şekillenen tüm anlamlar

Geçmişten bugüne baktığımızda Eda’yı Eda yapan şeyler neler? Görünen, yansıyanla gerçek Eda arasında fark var mı?

Zor bir soru. Kendimle olan ilişkimi gözden geçirmek durumunda bıraktı beni.    Gerçek belirginliğe sahip olan “resim”  mesleğime olan vazgeçilmez tutkum. Bu tutku benim kişiliğimi, hayata bakış açımı, ilişkilerimi, pek çok sürecimi şekillendirdi.    Çok büyük bir aşk duyuyorum. Yaşamda beni var eden en önemli anlam resim yapabiliyor olmak. Bu serüvenin peşinde yıllardır devam etmek. Yaptığınız eserler olgunlaşmaya başladığında, sizle de konuşmaya başlıyor. Malzemenin, üreten kişiyle konuşan bir dili var. O dil, iç sesimiz, size bunu söylüyor. Son süreçlerde yaptığım şeylerden tatmin olmaya başladım. Kendimle geçirdiğim anlar bu gelişim evresini burada bırakmamam, devam etmem gerektiği konusunda beni uyarıdı Yansıyandan bambaşka bir Eda değil tanıdıkları. Bağımsız değil. İşlerimdeki bu fantastiklik benim yaşamımda ve karakterimde de var. Dostluk ilişkilerimde de aynıyım aslında. Bulunduğumuz anın dışına taşan neşeli, eğlenceli, bir o kadar derinliği olan anları paylaşırız.  Tüm ilişkileri ve insanı sanat eseri olarak görürüm ve bu şekilde ilişki kurarım.

Saldırgan eleştiri kimseye layık değil

Peki, eleştiriye ne kadar önem veriyorsun. Sanatçı her eleştiri dikkate almalı mıdır? Senin için ne kadar önemli?

Kimin eleştirdiği, neyi eleştirdiği, nasıl eleştirdiği önemli. Eleştiriyi önemserim tabii ama söylenme biçimi, üslup çok önemli. Saldırgan bir yaklaşımdan çok hoşlanmıyorum ve kimseye de layık görmüyorum. Ben yapıcı olarak kullanmaya çalışıyorum. Zaten zor bir coğrafyada yaşıyoruz, yaralayan hikâyelere sahibiz ve şiddetin bin bir çeşidi ilişkilerimizde süreklilik halinde bu nedenle yıkıcı güdülere karşı farklı alternatif eğilimlerimiz olmalı.  Düzenli olarak çalıştığım bir sanat danışmanım var Nilgün Yüksel, neredeyse 7-8 yıldır projelerinde yer aldığım bir küratör var Denizhan Özer. Her iki isim de inanılmaz entelektüel donanıma sahipler.  Sürekli aktif olarak üretim halinde olduğum için neredeyse iki haftada ya da ayda bir eserlerim üzerine konuşuyoruz. Donanımlı ve beni gelişime taşıyacak üsluba sahip insanlardan eserler hakkında, sanat tarihi süreci hakkında, güncel yapı hakkında bilgiler ediniyorum. Bir süre sonra insanların yaklaşımlarını ve yaşamdaki duruşları hakkında öngörüleriniz oluyor. Samimiyeti ve donanımı hissedebiliyorsunuz. Güven odaklı ilişkiler şekilleniyor etrafınızda. Tembel bir ressam değilim. Gelişimimi sağlayacak olan şey, üretmek. Kötü de olsa günlük bir tane, iki tane bir şey üretirim. O gün, o yatağa bir şey yapmış girmek isterim. Başladığımda bir şekilde haftalık bir üretim dilimim vardır. Saati, zamanı ayarlarım. Erken uyanırım. Programımı yapar kendimle biraz vakit geçiririm. Kendime karşı eleştirilerim olur. Bazen yapıcı bazen yıkıcı ama kendi süzgecim de objektifimdir. Aslında eleştiriye ihtiyacım olduğu an hayatın içinden doğalında gelir. Sokağa çıktığım anda gördüklerim, duyduklarım, diyaloğa geçtiğim insanlar da bana bir hizmette bulunurlar.

 Herkese aynı anlatım doğru değil. Özne önemli!

Resim öğretmenliği eğitimi aldın, hapishanelerde kadınlara eğitmenlik yaptığın bir dönem var. Bunları yan yana koyarsak sanat eğitimi nasıl olmalıdır? Nasıl olduğunda bir insana dokunabilir?

Şöyle bir eğitim metodu olmalıdır diye bir şey diyemiyorum ama sadece cezaevindeki eğitimi göz önüne aldığımda şunu diyebilirim; “özne” önemli. Bireyin yaşadıkları ve bireye yaklaşım çok önemli. Cezaevi ve benzeri kurumlarda eğitmenlik yapılıyorsa  eğitmenin kendisini psikolojik, sosyolojik ve felsefi açıdan geliştirebilmeli. Yapıcı bir biçimde o ortamı dönüştürebilmeli. Zaman zaman kendisi de karışacaktır ama karşılıklı bir alışveriş söz konusu oluyor. Sıradan bir eğitimle herkese aynı anlatımda bulunarak resim yapmayı öğretemezsiniz. Benim cezaevindeki öğrencilerimle ilişkim bu şekildeydi.  Öğrencilerim diyorum ama benden yaşça çok büyük, 70-80 yaşında kadınlar da öğrencim oldu. Eğitmenlik sınırı koydum, koymak durumunda kaldım. Böylelikle sonuçları çok güzel oldu. Onlar resim yapmayı öğrendi ben de onların yapmış olduğu resimlerden yüksek lisans tezi yazdım. Karşılıklı olarak birbirimizi doğal alan içinde dönüştürebildik. Nerede eğitim verdiğiniz, nasıl verdiğiniz önemli. Şu an pek çok kurumda sanatın dönüştürücü etkisi göz önünde bulundurularak alternatif eğitimler veriliyor. Bu doğrultuda projeler yapılıyor. Güzel sonuçlar da alınıyor. Bireye onun gözüyle kendi hayatına ve o anki durumuna yaklaşmak, ona bir de kendi yaşantısını şekillendirecek bir nesne vermek ve bunun onun kendi yaşantısını tehdit etmediğini, eğitmenin de ondan büyük bir beklentiye sahip olmadığını, baskının olmadığını hissettirmek büyük bir verimdir.

İstanbul, kuşlar ve insanlar

Sürekli bir üretim halinde olmayı nasıl sağlıyorsun? Üretim sürecin nasıl gelişiyor?

Mesleğinizi bir yaşam biçimi olarak algıladığınız zaman, bu doğalında gelişiyor. Büyük bir hedef değil. Gelişimim kendiliğinden, karşılıklı. O benim en iyi arkadaşım. Karşılıklı büyük bir tutkumuz var. Ve yoğun duygular yaşıyorum. Hayata, kendime, pek çok noktaya karşı ve bunu en iyi de üreterek yapabildiğim için, o kendiliğinden geliyor. Artık bir kanal oluştu, aramızda bir dil var. Neyden besleniyorum; her şeyden. Genel anlamda kuşlar, hayatımda çok özel bir yere sahip. Hem karada yürüyüp hem uçan bir canlı benim fantastik yaklaşımımı çok besliyor. Gökyüzü, bulutlar… Kolajlarımda bunlar çok yer sahibidir. Gündelik insanların sohbetlerinin büyük bir yeri var. İstanbul beni çok besleyen bir şehir.  Her insan benim için bir üretim alanını oluşturuyor. İnsanlarla sohbetlerim doğalında bir duygu ortaklığına götürüyor.  Sohbet ettiğim insan, üzerine konuştuğumuz konu zihnimde bir forma dönüşüyor, bir malzemede temelleniyor, bir projeye dönüşebilir heyecanına taşınıyor. Her insanda kendim yeniden şekilleniyorum. Keyif alıyorum.

Dönüştürmenin gücü, dostların değeri

Hevesin hiç kırılmıyor mu?

Çok kırıldı. Ama dedim ya, mesleğime duyduğum sevgi, saplantılı bir aşk gibi. Bir kişinin gerçekten birine saplanıp kalması gibi. Bir türlü vazgeçemez. Bir başkasına karşı derinden bağ kurmuş insana sevdiği varlık çok muhteşem gelir ama bir o kadar da kötüdür. İstemediği ödünler verir, zihninden atamaz,  çaresiz bırakır ve öfkelidir. Yeni uyumlanmalar içine girmeye çalışır. Bu uyumlanmalarda eksik kalır. Benimki de biraz böyle. Bir sürü şey yaşadım, pek çok kez hevesim kırıldı ama hayatta başka hiçbir şey bana üretmekten daha anlamlı gelmiyor. Yerini dolduracak daha güçlü bir şey olması lazım. Hissetiğiniz her şeyi somut bir veriye dönüştürebiliyorsunuz. Eğer dönüştüremeseydim bu sancı beni kör bir noktaya da taşıyabilirdi. Dönüştürebilince yaptığınız, yaşamda karşılık buluyor. Aksi halde daha ağır bir süreç olurdu. Hevesimi güçlü kırardı, vazgeçişe götürebilirdi. Orada devamlılığı sağlayacak olan şey, etrafınızdaki arkadaşlarınız oluyor. Size inanalar size yeni yollar açıyor. Manevi destek çok önemli.

Hayalim bir atölye açmak

Son olarak kısa ve uzun vadede geleceğe bakınca neler görüyorsun? Geçmişten bugüne gelen yol, şimdi nereye gidiyor?

Bu yol bence güzel bir yere gidiyor. Eserlerim İnsanların hayatlarında bir yer edinmeye başladı ve bunun karşılıklı bir serüveni olacaktır. Bunu günler aktıkça göreceğim. Şimdiye kadar pek çok eşikten geçtim ve şimdilerde de yeni bir eşiğin önünde olduğumu hissedebiliyorum. Gelecek süreçte en çok istediğim şeylerden birisi, geniş bir atölye açmak.  Hem üretim hem eğitim alanının içinde olduğum, kendi eğitim metodlarımı uygulayabileceğim bir atölye istiyorum. Disiplinler arası projeler yapmak! Şu an onları hazırlıyorum. Sürekli bunların üzerine çalışıp dosyalıyorum. Beş sene sonrasına bile hazırlamış olabilirim bazı şeyleri. Ürettiğiniz şey, tek bir görsel, tek bir kolaj olarak kalmıyor. Aslında başka malzemeye nasıl geçebilirimi de hesaplıyor. Farklı bir alanda sanatım başka bir kimlikle, mekânla, zamanla nasıl buluşur sorguluyorum. İnsanların anlam arayışına hangi noktadan bakabilirim. Ve ben kendi hayat akışımda hangi anlamla var olabilirim? Bunun peşindeyim.

Habersiz kalmayın
Bütenimize abone olun