Atlantics (Atlantique), anlatıcı ile okyanusun sesinin karıştığı bir hikayeye sahip, gerçek ile masalın tadında harmanlandığı masalsı, hüzünlü, şiirsel bir film olarak karşımıza çıkıyor
Netflix yapımlarının sinema olup olmadığı, festivallerde yer alıp almaması tartışılırken, yine bir Netflix yapımı olan Atlantics (Atlantique), 72. Cannes Film Festivali’nden Grand Prix ödülünü alarak dikkatleri üzerine çekti. Fransa, Belçika, Senegal ortak yapımı olan filmin yönetmenliğini Mati Diop yapıyor. Daha çok kısa filmleri ile tanınan Diop’un ilk uzun metraj filmiyle bu ödülü kazanması da filme ait bir başka önemli hikaye. Atlantics, Irishman ve Marriage Story’nin gölgesinde fazla dikkatleri çekmese de, IMDB puanı görece düşük kalsa da filmin değerinden kaybolan bir durum yok.

Eşitsizlik ve uzak umutlar
Atlantics’in hikayesi, Senegal’ın başkenti Dakar’da, okyanus kıyısında bir banliyöde geçiyor. Bir gökdelen inşaatında çalışan işçilerin alamadıkları maaşları sebebiyle yaşadıları sıkıntılarla açılıyor film. Bir pikapın arkasında banliyölerine dönerken şarkılar söylüyorlar ama yaşadıkları çıkmazı başrollerden Souleiman’ın yüzünde görebiliyoruz. Filmin hikayesinin iki yönü var ki, ilki haklarını alamayan bu işçilerle ilgili. Soleiman ve arkadaşları, yaşadıkları Dakar’dan umutlarını kaybedince o büyük okyanus, Atlas Okyanusu’nun öteki tarafında İspanya, uzak bir umut olarak zihinlerinde şarkılar söylemeye başlıyor. Film bu yönüyle günümüzün en büyük sorunları olan eşitsizlik ve mülteciliğe dair bir hikaye anlatıyor.
Geleceğine sahip olmak
Filmin ikinci hikayesi ise esas başrol diyebileceğimiz Ada ile ilgili. Soleiman’ın sevgilisi Ada, Soleiman ile görüşmeye devam etse de ailesi tarafından zengin bir gençle evlendirilmek üzeredir. Atlantics, din ve gelenekler üzerinden kuşak farkını, din ve geleneğin gençler üzerindeki farklı yansımalarını ele alırken, Ada’nın kendi geleceğine ne kadar sahip olduğunu da sorgulatıyor. Ada, başkalarının iyi gözle bakmadığı kızlarla arkadaşlık yapıyor ve Soleiman’ı, bir değersizi, çulsuzu seviyor. Yine de iş düğün gününe gidiyor ve burada yönetmen gerçeklerin yanına masalsı, fantastik öğeleri de eklemeye başlıyor.

Gerçeklerden kopmadan
Mate Diop, Afrika’nın büyülü hikayelerini, ruhların gücünü filmin hikayesinin içine yerleştiriyor. Olmayacak şeyler gerçekleşirken, günün, yaşanılanın gerçeğinden de hiçbir şekilde kopmuyoruz. Geceleri kızların içine ruhlar giriyor, hastalık ve lanet baş gösteriyor, din adamları dualar öneriyor, gelenekçi aileler kızlarını yola getirmeye çalışıyor… Ve bir yandan sık sık okyanusa yöneliyor kamera. İnsanı yutup gidebilecek ya da onu bambaşka kıyılara götürebilecek o ürkütücü ve güzel enginliğe bakıyoruz. O enginliğe bakarken bazen Ada’nın sesinden küçük pasajlar dinliyoruz. Duygunun rengi her defasında farklı geliyor. Hüzün, aşk, umut, acı…
Mülteciliğin ağır yükü
Başa dönelim. Tozlar içinde yükselen o devasa gökdelene bakalım; yer ile uymayana. Pikaba binip şarkılar söylediğimiz ama içimizdeki acıdan kurtulamadığımız o ana… Sonra yüzümüzü okyanusa dönelim ve umudu düşünelim. Dünyanın yarısının o zor, çok zor mültecilik umutlarını düşünelim. Sonra, her yıl kaç insanın o yollarda mavi ölümler yaşadığını ya da okyanusu, denizi aşsalar bile nasıl zorluklar yaşadıklarını… Atlantics, tüm bunlara dair bir film. Masalsı, hüzünlü, şiirsel bir dille bize mülteciliğin o ağır yükünü hatırlatıyor. Okyanusun karşısında genç bir yönetmenin anlattığı hüzünlü ama umutsuz olmayan bir hikayeyi dinleyeceksiniz. O ürkütücü ve güzel enginliğe bakarken anlatıcının sesi, okyanusun sesiyle karışacak. İzleyin, kulak verin, anlamaya çalışın; yapılandan daha zor değil…

Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.