Sekiz Dağ: Çok dağ gezen mi bilir, dağın kendisi olan mı?

Sekiz Dağ, kaçtıklarımıza, uzaklaştıklarımıza, önümüzde durana, yanımızda durana yeniden ve yeniden bakmamızı isteyen bir romanfilm. Hayatın mevsimlerini bize pencere pencere sunan bir dağ evi gibi…

Çok dağ gezen mi bilir? Dağın kendisi olan mı? Bu yazının başlığı bir kıyas ama önümüzde hayatın o kıyaslarla anlatılamayacağını ortaya koyan bir film var. Felix Van Groeningen ve Charlotte Vandermeersch ortak yönetmenliğiyle, İtalyan yazar Paolo Cognetti’nin aynı adlı romanından uyarlanan Sekiz Dağ, Kuzey İtalya’da geçen bir büyüme ve dostluk hikayesi.

Birleşen ve ayrılan yollar

İtalyan Alplerinin harika manzaraları eşliğinde biri şehirde biri köyde büyüyen iki arkadaşın; Pietro ve Bruno’nun hikayesini izliyoruz. Şehirde doğan Pietro’nun ailesi yazları dağlık bir köyde ev kiralar ve her yaz Pietro’yu da o köye götürürüler. Köyün tek çocuğu Bruno, çocuk yaşında birçok sorumluluk taşımakta, birçok iş yapmaktadır. Her yaz bir araya gelen ikili sıkı arkadaş olurlar ancak olaylar gelişir, ailelerin de etkisiyle tercihler ve yollar bir süreliğine ayrılır. İki arkadaş uzun süre görüşmez. Pietro, yetişkin bir birey olma yolunda babasıyla da sorunlar yaşar ve yolu ondan da ayrılır. Şehir hayatı içerisinde kendi yolunu çizmeye çalışır. Ancak geçmiş her zaman insanı geri çağırmanın bir yolunu bulur. Yıllar sonra, babasının ölüm haberiyle köye dönen Pietro, Bruno ile yeniden karşılaşır. Bruno, son yıllarında köye gidip gelen babasıyla, Pietro’dan daha fazla vakit geçirmiştir. Pietro’nun babasına bir söz veren Bruno, babanın aldığı bir arsadaki metruk bir evi, Pietro ile birlikte onarır. Artık iki arkadaşın ortak bir evi vardır. Ortak çocuklukları, dostlukları burada yeni bir hayat bulur.

Hayatı işlemek: kaygılarla ya da kararlılıkla

Başa dönelim: Çok dağ gezen mi bilir? Dağın kendisi olan mı? Sekiz Dağ’ın ilk yarısında erken olgunlaşan Bruno’nun nasıl hayatta emin adımlar attığını görüyoruz. Yörenin eski insanları gibi bir otlağı hayata geçiren ve burada süt ürünleri üreten Bruno, Pietro’nun şehirden kız arkadaşı olarak getirdiği Lara ile de evlenir ve aile babası olur. Hayatın içinde, onun bir parçası olarak büyüyen Bruno için kararlı bir yaşam daha kolay gözükmektedir. Bruno, ilk bakışta dünyaya kaygılarla bakan, ondan kaçan birisi değil. Tam tersi Pietro bunları daha çok hissettiriyor. Şehirde büyüyen Pietro, bir lokantanın kabalık mutfağında çalışıyor ve ancak tatillerinde nefes alabiliyor. Bir yazar olmak istese de yeteneği, onu hayallerine taşıyacak düzeyde gözükmüyor. Tıpkı dağlara sevdalı ama şehirde yaşayan babası gibi o da şehir tarafından öğütülüyor ama babasına olan öfkesi dinene kadar dağlara da mesafeli kalıyor.

Katı dağ, yaban ruh ve çözünememek

Filmin ikinci yarısında dağların eteklerinde gezindiğimiz bu patikaların hiç de gözüktüğü gibi olmadığını görüyoruz. Bütün gözükenin eksiklerinin olabildiğini, eksik ve zayıf gözükenin o açıklarla yaşamını sürdürmede daha hünerli olduğunu görüyoruz. Dağların çocuğu Bruno, dağın kendisi olan Bruno, ne kadar güçlü olsa da dağ gibi yaban ve değişime kapalı. Tutunduğu iş, zamanın isteklerine uymuyor, hesabı tutturamıyor ve ailesi dağılma evresine giriyor. Bruno, katı yapısıyla çözünemeden kalıyor. Nepal’e giden arkadaşı Pietro’yu arayarak kışı dağ evinde geçireceğini, başka bir yeri olmadığını söylüyor. Pietro “Gelmemi ister misin?” dediğinde “Evet iyi olur!” diyebiliyor. Çünkü dağın karını da eritecekse arkadaşlık eritecek.

Sekiz Dağ efsanesi

Bruno katılaşan haliyle zorlu bir kış geçiriyor. Öte yandan tamamen bir arayış hissiyle dünyayı gezmeye başlayan Pietro, Nepal’de bir hayat arkadaşı buluyor. Filme adını veren Sekiz Dağ efsanesini de orada öğreniyor. Efsaneye göre dünya, ortada hepsinden daha yüksek bir dağ olan sekiz okyanusla çevrili sekiz dağdan oluşur. Bazı insanlar sekiz dağın etrafında gezerken, diğerleri en yüksek dağa tırmanmak için doğar. Sekiz Dağ, bana göre buradan çıkış almış gözükse de tam olarak bu ikiliği tutturmuyor. Belki romanda farklıdır ama filmde gördüğüm daha çok dağın kendisi olan, dağdan olan ile dağı gezenin, yalnızca belirli zamanda orada olanın hikayesi gibi. Bu da bizi başka anlamlara götürüyor.

Sekiz dağı dolaşan gezgin ve esneklik

Dağın çocuğu Bruno, yazın bile erimeyen güçlü dağ karı gibi ama onun gücü zamanla, güneşin ve zamanın ısrarıyla zayıflığa dönerken, bir sokak kedisi gibi şehirde esnek bir yaşam süren Pietro, her koşulda yaşayabilene dönüşüyor. Pietro, sekiz dağı dolaşan gezgin, evet. Biraz şaşkın, biraz yetersiz gözüken ama dünyaya açıklığıyla beslenen, hayata tutunan bir gezgin o. Hem Bruno, hem Pietro, ikisi de film boyunca babalarına benzemekten kaçınırken onlara daha çok benzeyen çocuklar aslında. Sekiz Dağ, kaçtıklarımıza, uzaklaştıklarımıza, önümüzde durana, yanımızda durana yeniden yeniden bakmamızı isteyen bir romanfilm. Hayatın mevsimlerini bize pencere pencere sunan bir dağ evi bu film. Bu evde bir mola herkese iyi gelecektir.

Sekiz Dağ’ı bugünlerde Felix Van Groeningen’in diğer filmleriyle birlikte MUBİ‘de izleyebilirsiniz.

Habersiz kalmayın
Bütenimize abone olun

Kahveli Okur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin