Virunga’yı izlerken silahlı birliklerin, sömürgecelerin, uluslarası şirketlerin, yerel sinsiliklerin dört koldan saldırısı altında kuşatılan bir yaşam fotoğrafı görüyoruz
İklim değişikliği, türlerin çeşitliliğinin azalması, nüfusun ve insan yayılımının artması ile koruma altındaki milli parklar artık canlı türleri için son kalelere dönüşüyor. Peki Afrika gibi siyasal çatışmaların, silahlı birliklerin çok fazla olduğu bir yerde, bir de milli parkın altında petrol olduğu iddia edilirse neler olur? İşte Virunga böyle bir karışıklığın ortasına atlayan bir belgesel. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yer alan Virunga Milli Parkı (Virunga National Park), içerisinde dünyadaki son dağ gorilleri ile birlikte onlarca canlı türü bulunduruyor. 1925 yılında kurulan ve 8090 km² büyüklüğündeki milli park, aynı zamanda Afrika’nın en eski milli parkı niteliğinde. İşte uluslararası firmalar, petrol için böyle bir yeri hedef alınca ortalık karışıyor.
Tehdit altındaki yaşam
Orlando von Einsiedel’in yönetmenliğini yaptığı, 2014 tarihli Neflix yapımı belgesel Virunga, tehdit altındaki parkta ve Demokratik Kongo’da yaşananları anlatıyor. Kısa bir Kongo tarihi ile giriş yapan belgeselde korucular tarafından korununan Virunga’ya içeriden bakmaya başlıyoruz. Virunga, yalnızca uluslararası şirketlerin değil, kaçak avcıların ve isyancı birliklerin de tehdidi altında. İsyancı birlikler daha dönemsel tehditler oluştursa da kaçak avcılık dünya üzerindeki birçok milli parkın sorunu durumunda. Virunga, dağ gorillerinin yaşadığı tek yer olması itibariyle apayrı bir öneme sahipken, yavrularını kaçırmak için goriller vuruluyor, dişleri için filler avlanıyor. İnsanoğlunun laneti en özel yerleri bile tehdit etmekten kaçınmıyor.
Sömürgecilik gözler önünde
Film içinde Virunga’nın korucuları ile birlikte ayrıca bir gazetecinin faaliyetlerini de yakından izliyoruz. Melanie Gouby isimli Fransız gazeteci, üzerine gizli kamera takarak yaptığı görüşmelerle adeta sömürgeciliği özetleyen, sömürgeci zihni gözler önüne seren kayıtlar ortaya çıkarıyor. Sadece Gouby değil, korucular da petrol şirketinin uzantısı olan isimlerle görüşmeler yaparken üzerlerine gizli kameralar takıyorlar. Paranın nasıl insanları satın aldığını, idealist gözüken birliklerin nasıl esasen tek dertlerinin para olduğunu, kamusal görevleri olanların bile nasıl kolay satılabildiğini gözler önüne seren gizli kayıtlar bunlar.
Her şeyin ortasında olmak
Sanıyorum Virunga’nın en dikkat çekici yönü, birbirinden farklı hisler yaşatması ve farklı noktalarda gözlem imkanı tanıması. Örneğin filmin özellikle başlarında anneleri vurulan gorillerin kaldığı yetimhaneyi görüyoruz. Bakıcı Andre Bauma’nın gorillerle olan ilişkisi inanılmaz güzel. “Sen ne güzel bir abimizsin” diye diye izliyoruz. Yer yer üzülüyoruz da. Öte yandan Belçikalı Emmanuel de Merode yönetimindeki korucuları görüyoruz. Baş korucu Rodrigue hariç neredeyse hiçbirinin konuşmaması dikkatimi çekiyor. Ölümü göze alan bir görev. Bu korucuların bazıları muhtemelen daha önce silahlı birliklerde görev almış kişiler. Öte yandan isyancı birlikler ve hükümet arasındaki çatışmaları ve tüm bu karmaşanın ortasına atlayan şirketleri ve yine hepsinin ortasında işini yapmaya çalışan gazetecileri görüyoruz. Bir de hiç görmediğimiz ama her şeyi bize gösteren belgeselcileri düşünün. Neredeyse artık oranın içindeyiz. Yaşadık, gördük, öğrendik, diyebilecek kadar…

Belgeselden sonra parkın durumu
Park, bugün silahlı birliklerle hiçbir şekilde masaya oturmayıp, bunun yerine iş imkanı sağlama noktasında bir strateji belirlemiş. 2017’de yapılan bir röportaja göre 3 bin kişi parktan istihdam sağlıyor. Az bir rakam değil ve çok daha fazlası hedefleniyor. Aynı röportaja göre Avrupa merkezli iki fondan gelen desteklerle birlikte 2017 yılında 9 milyon dolar gelir elde edilmiş. Bunun 2 milyon doları turizmden sağlanmış. Stabil bir noktaya gelebilmek için de yıllık 11 milyon dolar hedef konulmuş. İşin turizm yanına gelirsek, güvenliğin fazlasıyla ön planda olduğu bir turizm söz konusu. Park yetkililerinin gözetiminde kolay kolay sorun yaşanmıyor. Ancak risk yine de mümkün. Örneğin aynı röportajda sanıyorum yıllık 10 bin turist gelirken, gözetim dahilinde tek bir sorun dahi yaşamamışlar. Alandan çıkıldığında bazı ufak sorunlar olmuş. Ancak 2018’e gelindiğinde Haziran ayında iki turistin kaçırıldığı ve bir korucunun öldürüldüğü bir vaka yaşanmış ve 2018 sonuna kadar park kapatılmış. 2019 Ocak ayında ise yeniden kapılar açılmış. Şirketlere gelirsek, şu an için ülkeden çekilmiş gözüküyorlar ancak park yetkilileri her anlamda uyanık kalmaya devam ettiklerini belirtiyorlar.
Geri çekilip bakınca
Virunga’yı izlerken canlıların çeşitliliği ve insan türünün yıkıcılığı üzerine tekrar tekrar düşünüyoruz. Ülkemizdeki milli parkları düşünüp ne kadar korunduklarını merak ediyoruz. Evet belki milli parklara son kaleler dedik ama bunun böyle olması bile aslında üzücü bir durum. İnsanın canlılarla bir arada yaşayamacağının bir anlatımı gibi. Bütün gezegeni aynı şekilde korumayacağımız için sunduğumuz imtiyazlar gibi. Bu imtiyazlar bile binbir zorlukla yerine getirilebiliyor. Azıcık geri çekilip bakınca görünen tek bir şey var: Virunga’nın etrafındaki silahlı birlikler, uluslararası şirketler, sömürgeci simsarlar, dolaplar çevirip cebini doldurmaya çalışan yerli sinsiler; yaşamı kuşatan insanlık! Ve yine karşısında yaşamı savunan, zehirlenmemiş bir grup insan. Zor, dostum zor ama zor da olsa bu uzatmaları oynayacağız.