Iciar Bollain imzalı Yuli, babasının zorla soktuğu dans okulundan başlayarak dünya balesinin zirvesine çıkan Kübalı Carlos Acosta’nın hayatını anlatıyor
Ballet was my salvation / Bale benim kurtuluşumdu. İngiliz Kraliyet Balosu yayın organına verdiği röportajda böyle söylüyor Carlos Acosta. Küba’nın sıkıntılı süreçlerinden babasının zorla soktuğu dans kariyeri ile sağ çıkıyor. Iciar Bollain imzalı Yuli, Carlos Acosta’nın (aile içinde adı Yuli) ‘istemeden’ girdiği bir yolda zirveye giden adımlarını seyirciye aktarıyor. İstemeden diyoruz ama elbette Acosta’nın dansa bir tutkusu var. Filmin başında da gördüğümüz gibi sokaklarda dans düellolarına katılıyor break dans ve salsayı sevdiğini söylüyor ama babası onu tutup bale okuluna götürene kadar baleye dair fazla bir bilgisi yok. Bugün ise balenin en güzel dünyalardan birisi olduğunu söylerek bale sevgisini ifade ediyor. Tabii Acosta, Küba’da sokaklarda mevcut olan dans tutkusunu da es geçmiyor. Al Jazeera’ye verdiği bir başka röportajda tek tek dans türlerini sayarken, “Burada insanlar yemek yaparken, yürürken bile dans ediyor. Küba kültüründe dans, her şeyin baharatı” diyerek durumu özetliyor.
Film içi oyun ve paralel anlatım
38. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde izleme şansı yakaladığım Yuli’nin yönetmen ve senaristlerine baktığımda Iciar Bollain ve Paul Laverty’yi gördüğüm anda iyi bir film izleyeceğimi tahmin etmiştim. Yağmuru Bile’de (Tambien La Luvia) birlikte harika bir iş çıkaran ikili, Yuli’de de tertemiz bir sanat filmi ortaya koyuyor. Tertemiz kelimesini kullanıyorum, çünkü parlak bir kariyer hikayesini ihtişamlı bir anlatımla göze sokmaktansa en insani yanlarıyla aktarıyorlar. Filmin anlatımında uyguladıkları yöntem de bir hayli güzel: Bir yandan Acosta’nın hayatını film olarak izlerken, öte yandan bir bale oyunu olarak Acosta’nın kendi yaşamını canlandırışını görüyoruz. Film içinde bugünkü halini oynayan Acosta, yaşam hikayesini anlattığı film-içi oyunda babasını canlandırıyor. Tam da film babasıyla kurduğu sevgi-nefret ilişkisi üzerinde ilerlerken…
Dans ve insanın özü
Carlos Acosta için bale kariyeri, çocukluğunu feda ederek elde ettiği bir kariyer. En azından filmde böyle anlatılıyor ki Acosta, senaryoya kendi de dahil olmuş. Aile ile olan ilişki, sokaktaki yaşam ve daha küçük yaşta yaşamdan yırtmak için çabalarken geçip giden çocukluk… Her insanın çocukluğunun en güzel zamanları olması biraz acıtıcı sanki. Acosta’yı ve filmdeki dans sahnelerini izlerken şunu düşünüyorum: İnsan, dans ederken ortaya özü çıkıyor. İçeridekinin, içerideki insanın gerçek, saf, kelimeye dönüşmemiş benliğinin hareketlerini izliyoruz. Aura! Çizgiler yumuşuyor, hayali bir hal alıyor ve insan da kelimeden, katı varlıktan arınıyor. Belki de dans dediğimiz, bu özü salma sanatı ve bu yüzden çocukken yolunuz kesişmemişse maddi boyutta adım attığınız her dakika, işinizi daha zor kılıyor.
Iciar Bollain, Paul Laverty ve Carlos Acosta, bize abartısız, güzeller güzeli bir film bırakmışlar. Sadece bir dans, bir başarı filmi değil Yuli. Sanatı, düz bir anlatıyla değil sanat yoluyla güzelleyen ve insanı da en temel çelişkileriyle, en doğal halleriyle resmeden bir film. Es geçmeyin…