PEN Türkiye Merkezi’nin düzenlediği etkinlikte otosansür ile birlikte sosyal medya üzerinden yükselen toplumsal sansürün ciddi tehlikelerine dikkat çekildi
38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda PEN Türkiye Merkezi’nin düzenlediği etkinlikte ülkemizde yayımlama özgürlüğü üzerinden sansür sorunu ele alındı. Yazar Metin Celal’in koordinatörlüğünde yapılan “Yazma ve Yayımlama Özgürlüğünde Son Durum” başlıklı panele Türkiye Yayıncılar Birliği’nden Ümit Altaş, Türkiye Yazarlar Sendikası’ndan Tahir Şilkan ve PEN Türkiye Merkezi’nden Haydar Ergülen katıldı. Yarın (perşembe) açıklanacak olan Türiye Yayıncılar Birliği’nin yayımlama özgürlüğüne dair raporundan verilerin aktarıldığı panelde özellikle otosansür ve toplumsal sansürün tehlikelerine dikkat çekildi.
Sosyal medyada yükselen rüzgar
Türkiye Yayıncılar Birliği’nden Hukuk Danışmanı Ümit Altaş, geçtiğimiz yıldan bugüne yapılan hak ihlallerlerine, kitap dağıtım ve satış yasaklarına dair verileri ve bilgileri paylaştığı konuşmasında özellikle Zümrüt Apartmanı kitabına dair sosyal medyada esen rüzgarın bir toplumsal sansür mekanizmasına dönüşmeye başladığının altını çizdi. Zümrüt Apartmanı ile ilgili paylaşımların Kurgu Kültür Merkezi binasına taşlı, sopalı saldırıya kadar dönüştüğünü de hatırlatan Altaş, “Bunun arkasından da sosyal medyada Elif Şafak ve diğer kitaplara yönelik paylaşımlar yapıldı. Bu paylaşımların sonucunda da bir CHP Milletvekili kitapların basılmadan önce denetlenmesi yönünde bir soru önergesinde bulundu” diyerek toplumsal sansürün nasıl hızlıca yayılabildiğini ifade etti.
‘Otosansür daha da artabilir’
Altaş, konuşmasında hapishanelerde mahkumların istedikleri kitaplara ulaşamadığını, her hapishanede farklı kuralların işlediğini belirtirken, “Anayasa Mahkemesi’nden bu uygulmanın çok keyfi olduğu yönünde bir karar çıktı ancak bu karardan sonra da bir mevzuat değişikliği ya da yasaklı kitapların tam listesinin oluşturulması gibi uygulmayala karşılaşmadık” dedi. Altaş, saydığı bütün verilerle birlikte yayıncıların ve yazarların da artık otosansüre başladığının altını çizerek “Türkiye 2020 yılına girerken, önümüzdeki sene otosansür uygulamalarının daha da artabileceği endişesine kapılmamak elde değil” diye konuştu.

Sosyal medya ve yargısız infaz
Yazar Metin Celal de sosyal medyadaki tehlikeye dikkat çekti. Celal, Aslı Erdoğan’ın söylemediği sözler üzerinden sosyal medyada linçe uğratıldığını da hatırlatarak, “Artık yargıya ihtiyaç duyulmuyor. Sosyal medyada yargısız infaz diyebileceğimiz bir durum oluşuyor. Son yılların en can alıcı durumu bu. Artık sansür talebi, devletin isteğiyle oluşan bir kontrol mekanizması olmaktan çıkıp, sosyal medya aracılığıyla toplumsal bir baskı haline geliyor. Okuyup anlamadan, sosyal medyadaki bir paylaşımı görerek devletten sansür uygulamasını bekliyoruz. İş öyle bir noktaya geliyor ki ana muhalefet partisi milletvekili de bunun için soru önergesi veriyor” dedi.
‘Edebiyatla, sanatla ilgileri yok’
Türkiye Yazarlar Sendikası temsilcisi, Yazar Tahir Şilkan ise konuşmasında eski dönemlerde yaşanan sansür uygulamalarını hatırlatarak günümüzle kıyaslamalar yaptı. Şilkan ayrıca bugün Amed gibi bazı kelimelerin kullanımının sorun teşkil ettiğini belirterek “Yasaklanan kelimelere bakarsak birçok önemli Türk edebiyatı klasiğinin de toplanması gerekir. Bunu diyenlerin edebiyatla, sanatla hiçbir ilgileri yok” dedi. Yakın tarihimizden de birçok yasağı ve sanatı değersizleştiren konuşmaları hatırlatan Şilkan, “Hala birçok konser yasaklanıyor. On iki dilde şarkı söyleniyor, içinde Kürtçe veya Ermenice olunca, çıkarılması talep ediliyor” dedi. Şilkan ayrıca, Eğitim-Sen’in kendilerine aktardığı rakamlara göre okullarda yazarı çağrılarak kitap imzalatılan ve en çok satılan iki kitabın da İslami kitaplar olduğunu belirterek, “Fareler ve İnsanlar bile sansürleniyor. Sosyal medyada da birçok insan sansür yapmaya, ihbarcılığa gönüllü, hazır halde. Otosansür de hem yayıncıdan hem yazardan geliyor. Bu, inanılmaz tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor” diye konuştu.
Yandaş edebiyat ve vicdan
PEN Türkiye Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi, Şair Haydar Ergülen, neredeyse her gün bir şeye tepki vermek zorunda kaldıklarını, bazen sözün de bittiğini söyledi. Kültürel iktidar tartışmalarını hatırlatan Ergülen, konuşmasında şu sözlere yer verdi: “Eskiden şöyle bir eşitlik vardı. Hiçbir sanat dergisine belediyelerden, devlet kurumlarından ilan verilmezdi. Yoklukta eşitlik vardı. Bana birçok dergi geliyor. Son on yıldır, en küçük, iki formalık dergide bile çok ciddi kurumların ilanlarını görüyoruz. Biz de dergi çıkardık zamanında. Böyle bir şey yoktu ve böyle bir şey ağırımıza da giderdi. Geçenlerde Nuri Pakdil vefat etti. Değerli bir isimdi. Onun bir ‘Edebiyat’ dergisi vardı. O dergide ‘Banka ve içki reklamı alınmaz’ diye yazı vardı. Bu, dürüst bir tavır. Dört beş sene önce İslamcı yazarlara naif bir umudum vardı. Sevdiğimiz insanlar da var. Şair, yazar, vicdanı vardır diyordum ama öyle olmuyormuş. Yandaş olunca vicdan da kalmıyormuş. Sürekli adalet, merhamet, vicdan kelimelerini kullanıyorlar. O kadar çok yazıyorlar ki, ama sonunda gelip milletin yarısına küfrediyorlar.”
Ergülen ayrıca fikir gazeteciliğinin öldüğünü, gazetelerin için boşaldığını söyelerek “Gazeteler, dergiler bir araya gelebilir, başka da şansımızın çok olmadığını düşünüyorum” diye konuştu.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.