Patikalar Üzerine, Bir Keşif; yolu bilenle, yol gidenle farklı renklere sahip patikalarda bir yolculuk sunarken yeryüzünün çizgilerini okumaya, anlamaya yardımcı oluyor
Yeryüzünün yüzlerce binlerce yüz çizgileri vardır. Patikalar, yollar, ağlar, izler… Her biri bir kolektif tecrübeyi yansıtır. Suya giden, besine giden, eve giden, dosta giden yollar… Karıncadan file tüm canlılar yeryüzünü okuyarak yaşamını sürdürür. İnsan da hala bunu yapar. Şehirleşme ile birçok şey geride kalsa da, kırsal bölgelerde yaşayanlar ya da gezginler, yürüyüşçüler için yeryüzünü okumak hala önemlidir. Amerikalı yazar Robert Moor, Patikalar Üzerine, Bir Keşif isimli kitabında (kısaca Patikalar Üzerine diyeceğiz) yeryüzünde türlü varlığın bıraktığı izlerin; patikaların hikayelerini kovalıyor. Kitap, farklı bilim dallarından beslenerek patikaların nasıl oluştuklarını, ne işe yaradıklarını, oluşturanlarla ilişkileri bağlamında ele alıyor.
Dünyayı birbirine bağlayan bir patika
Kolektif Kitap tarafından yayınlayan Patikalar Üzerine, ağırlıklı olarak Robert Moor’un Apalaş Yürüyüş Patikası tecrübelerine dayanıyor. Uzun mesafe doğa yürüyüşçülerinin gözde mekanı Apalaş Yürüyüş Patikası’nın fikirsel olarak nasıl ortaya çıktığını ve nasıl genişleyip İskoçya, Fas ve Kanada gibi ülkeleri de katarak Uluslararası Apalaş Yürüyüş Patikasına dönüştüğünü de anlatıyor. Evet, uluslararası bir patika! Kulağa tuhaf geliyor ama esas tuhaf olan böyle bir şeyi daha önce duymayışımız herhalde. Keza yürüyüş deyince bile aklımıza günübirlik yürüyüşlerden öte çok fazla bir şey gelmiyor. Oysa kitabı okumaya başlayınca uzun mesafe doğa yürüyüşçülüğünün yıllar içinde gelişen bir tarihi, hikayesi olduğunu öğreniyoruz.
1971 yılına gelindiğinde, bir görüşmeci MacKaye’e, Apalaş Yürüyüş Patikası’nın nihai amacının ne olduğunu ifade etmesini istediğinde, o vakitler doksan iki yaşında olan ve neredeyse kör olan MacKaye yanıtını zen basitliği içinde verdi:
1.yürümek
2. görmek ve
3. ne gördüğünü görmek!
Kesişen yollar, farklı duraklar
Robert Moor kitabı yazarken yalnızca Apalaş Yürüyüş Patikası gözlemleriyle sınırlamamış kendisini. Edebiyattan biyolojiye birçok yerden besleniyor kitap. Moor, farklı kişilerle görüşerek sınırlarını genişletmiş. Kitabın erken sayfalarında karıncaların, salyangozların patikaları nasıl oluşturduklarını ve kullandıklarını anlatan Moor, daha sonra bir fil rehabilitasyon merkezine uğruyor ve fillerin topografiye dair muazzam tecrübeleri aktarıyor. İlerleyen sayfalarda ise birbirinden farklı karakterlere sahip doğa yürüyüşçüleri ile karşılaşıyoruz. Moor ile kah sürü koyun sürüsü güdüyor kah Fas’ta çok farklı bir kültürle iletişim kurmaya çalışıyoruz. Çeroki kökenli yürüyüşçülerin doğa ile ilişkisinden bir avcının izleri okuyuşuna kadar farklı gözlemler hakkında bilgi ediniyoruz. Patikalarda yollarımızın kesiştiği her yürüyüşçüden bir şey öğreniyoruz.
Azalma, sadeleşme
Bütün bu gözlemlerin yanı sıra özellikle doğa tarihini, doğa ve insan arasındaki ilişkiye kafa yoran filozof ve yazarlardan da besleniyor Moor. Yazarın çizdiği patika boyunca yürüdükçe bir yandan yürümenin bir eksilme, azalma, sadeleşme eylemi olduğunu görüyoruz. İhtiyaçların yapaylığını anlıyor ve bir nevi deneyimliyoruz. Kitabın güzel yanlarından birisi de tüm bunları aktarırken, yazar bizi kalıplara zorlamıyor. Doğayı kutsallaştırıp şehri ve modern hayatı keskin hatlarla doğadan ayrı bir yere koymuyor. Teknolojiyi bir düşman gibi anlatmıyor. Yazarın arayışı ve yolculuğunda birlikte patikalar üzerine, hayat üzerine, insanlar üzerine kafa yoruyoruz.
Yaban ve insan
Yabana ilişkin rastladığım en kısa ve öz tanım bu: ben olmayan. Orada, kendi imgemiz içinde yeniden şekillendirmemiş olduğumuz o tek yerde, çok derin ve kadim bir bilgelik biçimi bulunabilir. Albert Camus ‘Bütün güzelliğin kalbinde insandışı bir şey yatar,’ diye yazmıştı. Bu insandışı yüreği yalnızca aşinalığın pembe gözlükleri indiğinde görürüz. Albert Camus, “Bütün güzelliğin kalbinde insandışı bir şey yatar,” diye yazmıştı Bu insandışı yüreği yalnızca aşinalığın pembe gözlükleri indiğinde görürüz.
Moor yukarıdaki pasajı aktarırken aynı zamanda “yaban” kelimesinin Kızılderililer gibi hayatı doğayla geçen yerlilerin dillerinde net ayrı bir tanım olarak yer almadığını da ekler. Bir yerli için “ev” olan yer “yaban” tanımına giremez. Yukarıdaki tanım şehirde doğmuş büyümüş bana ise şunu anlatıyor: Ben olmayan yerde ben, temelde ne ise o olarak açığa çıkar. Çünkü içten dışarı yansıtılan her şey toprağın zemininde, havanın serseriliğinde dağılır gider. Ve yansıttıklarımız azaldıkça daha eşit bir iletişim başlar.
Patikalar Üzerinde, tıpkı Uluslarası Apalaş Patikası gibi çok farklı coğrafyalara uğrayıp, farklı atmosferlere giren bir yolculuk sunuyor. Yolu bilenle, yol gidenle farklı renklere sahip olan ve nihayet hepsi birbirine kardeş patikalarda bir yolculuk. Az şey değil…

Robert Moor
Çev: Burcu Halaç
Kolektif Kitap, 2018
384 Sayfa