Haroldo Conti’nin Nehirde isimli romanı, ancak edebiyatın sunabileceği imkanlarla okurun, evrenin ta kendisine dönüşen bir deltada geçen bir ömrü deneyimlemesini sağlıyor
Edebiyatı, sinemadan, dizilerden vs. ayıran en önemli noktalarından birisi kendi içinde taşıdığı farklı zaman hissiyatıdır. Önünüzde akıp giden bir görüntü yerine, ağır ağır akan, içinize işleyen, her noktasına dahil olduğunuz, çünkü sizin pedal çevirmenizle ilerleyen bir zamandır söz konusu olan. Bu yüzden bir roman, sık sık bir ömür gibidir. Okur ve yaşarsınız. Bazı romanlar, size hayatınızda deneyimle imkanı bulmanızın çok ama çok zor olduğu hayatları deneyimletir. Arjatinli yazar Haroldo Conti’nin Nehirde (Orjinal adı Güneydoğu anlamına gelen Sudeste), isimli romanı tam olarak böyle bir roman. Bir yanı Buenos Aires’e dayanan Parana Deltası‘nın aşağı kesimlerinde yaşam nasıldır. Bir balıkçı orada ne iş yapar, nasıl bir ömür geçirir, kaygıları nelerdir, ruh hali nasıl biridir? 1962 yılında yazılan ve Türkçe’ye Pinhan Yayıncılık tarafından kazandırılan Nehirde, bize böyle bir yaşamın nasıl olduğunu aktarıyor. Renkleriyle, kokularıyla, adım adım, ağır ağır içimize işliyor.
Ömrün ortasında yeni bir hayat kurmak
Ana kahramanımız Boga, dünyaya ölü balık gözleriyle bakan bir adam. “İhtiyar”, dediğimiz yaşlı bir adamın yanında çalışıyor. İkisi de gereksiz cümleler kurmayan, yaşadıkları coğrafyaya benzeyen adamlar. Hikayenin başında İhtiyar’ın ölümü ile Boga, kendi isteğiyle bağımlı olduğu gündelik hayatını tek başına kuracağı ve yaşayacağı başka bir hayatla değiştirmek durumunda kalıyor. Ölü balık gözleriyle, tek başına nehirde yaşamaya çalışan bir adamın hikayesine akıyoruz. Evet, Boga’nın ölü balık gözleri var ama bu, onun hayata dair basit de olsa düşleri olmadığı anlamına gelmiyor. Dorado balığı yakalamak mesela ya da bir gemi sahibi olmak. Boga, küreğini sallayarak Parana Deltası’nın kanallarında oradan oraya sürüklenirken, bize de yaşam ve ölümün en yalın halleriyle içinde olduğu bir hikaye okumak düşüyor.
Nehre benzeyen adamlar
Nehirde, bir delta içinde görüp görebileceğimiz, her şeyi rengiyle, ışığıyla, kokusuyla yer yer çok sıkı betimlemelerle aktarıyor. Işığın değişimi ile mevsimleri, tahtanın kokusuyla bir geminin yaşını anlamaya başlıyoruz. Deltanın çamuru artık içimizde dolaşmaya başlarken, acıya rağmen hayata tutunmak nedir, hissediyoruz. Nehir ve çamur,bereketi getirdikleri gibi birikmiş kötülüğü de içlerinde taşıyorlar. Conti, deltanın kumluklarında yaşayan, deltanın sunduklarıyla yaşamını kuran insanları şu sözlerle anlatıyor:
Adamlar, nehrin adamları, şimdi havadaki gözlük camları gibi suyun üzerinde kalmış, ölmekte olan bir balığınkilere benzeyen gözleriyle nehri seyreden bu adam, hepsi, her anlamda nehre benziyor. Bu yüzden hala hayattalar. Bu yüzden o kadar yaşlı, uzak ve yalnız görünüyorlar. Aslında nehri sevmiyorlar, sadece onsuz yaşayamıyorlar. Tıpkı nehir gibi ağır ve sürekliler. Ve her şeyden çok, tıpkı nehir gibi umursamazlar. Kendine has bir kederle şekillendirilerek ilerleyen sağlam bir bütünün bir parçasını oluşturduklarını anlıyor gibiler ve asla isyan etmiyorlar. Nehir kulübelerini, teknelerini ve hatta onları yok ettiğinde bile. Bu yüzden onlar da kötü görünmeye başlıyor. (Pinhan, sayfa 45.)
Coğrafyanın özünden
Haroldo Conti, bize Arjantin’in 1940-50’li yıllarında Parana Deltası’na yapılan bir zaman yolculuğu sunuyor. Bütün evrenin bir deltaya dönüştüğü Nehirde, bu açıdan pek eşine rastlanmayan bir kitap. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki; farklı bir deneyim sunuyor. Herhangi bir odada kurgulanmış bir eser değil de, o coğrafyanın içinden, özünden dökülen çamurlu bir hikaye okuyorsunuz. Dorado peşinde kürek sallanan sayfalarda delta ölçeğinde bir Moby Dick okuduğunuzu hissediyorsunuz. Yaşama kaygısı içinize işlerken Jack London romanları tadı alıyorsunuz ama derinde, tıpkı deltanın kendisi gibi özgün ve daha çamurlu, ağır bir dil, varlığını hissettiriyor. Işığın rengini, rüzgarı, suyu, çamuru, yalnızlıkla, yaşam ve ölümle birlikte içine katan bir dil. Karanlığın içinde bekleyen ölü balık gözlerinin aklınızdan çıkmayacağını artık biliyorsunuz. Çünkü siz de Boga ile birlikte o kayıkta, tuhaf ve sert yol arkadaşları ile birlikte o gemideydiniz.
Önemli not: Yazarın dilinden mi çeviriden mi kaynaklı bilmiyorum. Boga ve arkadaşları dört kişi olduklarında “O” ve “adam” denilen yerlerde kimden bahsedildiğini anlamak yer yer zorlaşıyor. Yine de tahminle devam edilebiliyor.

Haroldo Conti
Çev: İdil Dündar
Pinhan Yayıncılık, 2016
168 Sayfa
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.