Günler Aylar Yıllar, güneşin zorba bir hükümdar gibi her yeri kavurduğu topraklarda yeşeren mısır filizi ve gitmeyip geride kalarak ona bakan İhtiyar ile kör köpeğin hikayesini anlatıyor
Kuraklık, içinde yokluğu taşıyan bir kelime. Bitmeyen, inatçı bir yoksunluk… Ege’de dolaşırken gördüğüm ,üzerinden bir viyadük geçen ölü dere yatağı geliyor aklıma. Yolun üzerinden geçen arabalarla birlikte geliyor hep görüntü. Sanıyorum ilk o zaman “işte kuraklık böyle bir şey” demiştim. Küresel ısınma ve talana dayalı uygulamalarla bu tür manzaraları daha çok görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. Öte yandan kuraklık denince aklıma yalnızca susuzluk ve kavurucu güneş de gelmiyor. Kış da geliyor. Kışın yokluk halleri ve kapalılığı da geliyor. Yazın yokluğu daha açık bir yokluk. İnsanı mekana sıkıştırmıyor. Yine de ikisini birbirinden ayıramıyorum. Yokluğu içinden çıkarmadan kuraklığı düşünemiyorum, o da beraberinde başka yokluk hallerini getiriyor…
Bir küçük mısır filizi
Çinli yazar Yan Lianke’nin Jaguar Kitap‘tan çıkan Günler Aylar Yıllar isimli romanı (ya da novellası) da bir kuraklığı konu alıyor. Balou Sıradağları’nda kavurucu güneşin umut kırdığı bir mevsim yaşanıyor. Geleneksel uygulamaları da işe yaramayan köylüler, gruplar halinde köylerini terk etmeye başlıyor. Kitapta baş karakterimizin adı bir adı yok. Lianke ona roman boyunca İhtiyar diyor. İhtiyar da son grupla birlikte köyü terk etmek için yola çıkarken, Baliban Tepesi isimli mevkiideki tarlasında bir mısır filizinin çıktığını görerek o mısır filizi için kalmaya karar veriyor. Son grup gözden kaybolduğunda 72 yaşındaki İhtiyar, o koca dağ silsilesinde geriye kalan tek insan olduğunu fark ediyor ve içine koca bir yalnızlık çöküyor.
İnatçı bir bakış
Yine de İhtiyar’ın bir arkadaşı var. Lianke ve İhtiyar ona Kör diyorlar. Kör, güneşe havlaması için bağlanılmışken gözlerini güneşin kör ettiği bir köpek. İhtiyar, Kör ve mısır filizi artık dağların kucağında yeni ve çok zorlu bir hayata başlıyorlar. İhtiyar, bütün enerjisini mısır filizini ve kendilerini hayatta tutmak için harcıyor. İhtiyarın gözünde mısır filizi, bir koçana dönüp yeni tohumlar verdiğinde sürgünden dönecek köylüler için de köy hayatında yeni bir başlangıç mümkün olacak. Çok küçük bir umutla çok uzağa bakmak. Tam bir İhtiyar işi. Kökleri toprağa bağlı, inatçı bir bakış. Ama azıcık şansları yolunda giderse gayet de mümkün. Lakin güneş öyle zorba ve sert bir düşman ki… Yeşereni kavuruyor, hayat bulanın üzerine çöküyor… Güneşin bu zorba hükümdarlığında yeryüzünde gezen diğer varlıklar da daha tehlikeli bir hal alıyor.
Açlıktan çıldıran sıçanlar
İhtiyar, Kör ve mısır filizinin zorlu hikayesi boyunca köye, ihtiyarın tarlasına dadanan sıçanlar ve küçük bir göleti mesken tutmuş kurtlarla karşılaşıyoruz. Özellikle sıçanların bir dalga gibi tepelerden indiği manzara bir hayli ürkütücü. Açlıktan çıldıran sıçanların korkunç bir bizon sürüsü gibi geçtiği sahnede İhtiyar ve Kör’ün ses çıkarmadan bekleyişi, Günler Aylar Yıllar’da en aklımda kalacak sahne olarak yerini alıyor. İhtiyar, roman boyunca sanıyorum üç kez güneşi kamçılıyor. Kör köpek en az beş kez gözyaşı döküyor. İhtiyar defalarca tükenmiş hissediyor. İhtiyarın inadı, Kör ile aralarındaki merhametli yoldaşlık, açlıktan kıvranan varlıklar, mısır filizinden çıkan ince sesler ve kamçının beyhude görünen isyanı… Tüm bunlar Günler Aylar Yıllar’ın yapıtaşlarını oluşturuyor. Ama en önemlisi küçücük yeşil mısır filizi ve onun açan yaprakları, püskülleri… Hayata tutunmak için bir neden olduğunda inat, merhamet ve isyanınız da varsa zorba hükümdarlara yenilmeyebilirsiniz.
Beyhude gibi görünen çabalar
Günler Aylar Yıllar, şahane bir sonla kapanıyor. Lianke, iddialı olmayan, yalın bir dille, zorlu bir hikaye aktarıyor bize. Toplumun köklerinde yatan umudu, isyanı, yoldaşlığı ve merhameti ortaya koyuyor. Mevsimsel değişimlerin kucağına reenkarnasyon çağrıştıran bir kök ve yedi tohumdan bir Bahar yağmuru koyuyor. Romanı bitirdiğimde beyhude gibi görünen çabalara dair düşündüm. Birçoğunun elbette yine beyhude kaldığını… Modern hayatın birçoğunu görünmez kıldığını… Yine de önce “olmak” gerekiyor. Neye inanıyorsan, neyi savunuyor ya da neye tutunuyorsan, önce ona dair “bir şey” olmak ve bir tepede hala yeşeren, filizlenen bir şey varsa en azından bir gidip bakmak, yanına oturmak, çıkardığı sesleri dinlemeden gitmemek…
Not: Kitabın adı Günler Aylar Yıllar olarak geçiyor. O yüzden Günler, Aylar, Yıllar diye virgüllü olarak yazmadım.