Kahveli Okur ekibi olarak, karantina günlerinde izleyebileceğiniz, gölgede kalmış olabileceğini düşündüğümüz filmler de eklediğimiz on filmden oluşan bir seçki hazırladık
Koronavirüs (Covid-19) sebeyle zor günler geçiriyoruz. Herkesin bu süreci eşit geçirmediği de bir gerçek. Kimsenin açlıkla, yoklukla sınanmaması en büyük dileğimiz. Öte yandan bu süreç sadece ekonomik değil, psikolojik olarak da insanları zorluyor. Ne olursa olsun bu süreçte geleceği düşünerek hareket etmekte fayda var. Bir şeyler öğrenmekten, üretmekten bahsediyoruz. Tabii, evdeki bütün süre ne yapacağını düşünmekle geçemez, ara sıra aklı bambaşka şeylere yönlendirmek, başka şeylerle tetiklemek gerekiyor. Film gibi, kitap gibi, oyun gibi. Biz de bu yazımızda 10 filmlik bir seçki hazırladık. Listeyi çok uzatmak istemedik, çok eskilere, klasiklere gitmek de. Biraz gözden kaçmış olabilecek 10 film seçerek önerilerimizi sunalım istedik. Bakalım bohçamızdan neler çıkmış…
Beast of the Southern Wild – Düşler Diyarı
Beast of the Southern Wild, 2012 yapımı harika müzikleri, şahane bir çocuk oyuncusu olan ve iklim değişikliğinin doğal etkilerini masalsı bir hikayeyle harmanlayan bir film. Yalnızca Hushpuppy rolündeki Quvenzhané Wallis için bile izlenebilir. Hayatta kalmaya, evrendeki tüm parçaların birbirine olan bağlılığına dair sözleri olan bu filmi izlemediyseniz sizi önden alalım.
Tambien La Lluvia – Yağmuru Bile
Yağmuru Bile, Iciar Bollain ve Paul Laverty ortaklığının harika bir ürünü. Suyun özelleştirilmesine keskin bir bakış sunan film, aynı zamanda Amerika’nın keşfine dair de göndermeler içeriyor. Bir film çekimi ile yerel bir su mücadelesini birlikte aktaran film, hem film içinde film gibi bir yapıya sahip hem de tarih ile bugünü, hikaye ile gerçeği sık sık yanyana getiriyor. Mutlaka izlenmeli. Keza Bollain – Laverty ortaklığının daha yakın tarihli bir diğer ürünü Yuli’yi de listenize ekleyebilirsiniz.
Werk Ohne Autor – Asla Gözlerini Kaçırma
Başkalarının Hayatı filmiyle de tanıdığımız Alman yönetmen Florian Henckel von Donnersmarck’dan üç saatlik bir sinema şöleni Asla Gözlerini Kaçırma. Evet, filmin süresi uzun ama anlatılan hikayelerin yerine oturması için gereken bir süre bu. Bir sanatçı üzerinden bölünen Almanya’nın ikiliklerine, travmalarına bir bakış. Yalnızca tarihe ilgi duyanlara değil, sanat ve felsefeye kafa yoranlara da hitap ediyor. Duymamıştık demeyin;
Holy Motors – Kutsal Motorlar
Sürreal, rüya tadında bir film Kutsal Motorlar. Biraz kafası güzel! Leo Carax’ın yönetmenliğini yaptığı Kutsal Motorlar, deneysel çizgiler taşıyor. Seyirciyi bir hikayeden diğerine atlatırken biraz kafa karıştırsa da o uçlarda aynı oranda zihin de açıyor. Çok film izledik, klasik hikaye anlatımları birbirinin kopyası gibi diye düşünüyorsanız, o zaman Kutsal Motorlar’ı deneyebilirsiniz.
Sorry to Bother You – Rahatsız Ettiğim İçin Özür Dilerim
Sıra dışı bir öneri diyebiliriz. Çünkü Sorry to Bother You, sıra dışı bir film. Komik ve zekice! The Coup ve Street Sweeper Social Club solisti Boots Riley tarafından yazılıp yönetilen film, bir çağrı merkezinde yükselen siyahi bir gencin hikayesini anlatıyor. Yükselişe geçmesindeki en büyük sebep ise, siyahi sesi bırakıp beyaz, pazarlamacı sesine geçiş yapması. Hikaye ilerledikçe film de tuhaflaşıyor ve adeta bilimkurguya geçiş yapıyor. Herkes sever mi bilemeyiz ama bir şans verin yine de.
Omoide no Mani – Marnie Oradayken
Listeye bir animasyon ekleyelim dedik ama uyaralım, bu da biraz çizgi dışı bir öneri. Bir Studio Ghibli yapımı olan Marnie Oradayken, biraz ağır bir animasyon. Özünde gene sevgiyi barındıran ama kolay da yutulmayan bir yapım. Ağlamanız hayli olası. Bu filmi özellikle listeye aldık çünkü diğer Studio Ghibli yapımlarının biraz gölgesinde kalmış gibi duruyor. Oysa hayli tadında bir işlenişe sahip. Dokunaklı bir hikaye Marnie Oradayken ama acitasyon içermeyen bir dokunaklılık. Zor bulunur türden.
The Grand Budapest Hotel – Büyük Budapeşte Oteli
Çoğu sinema sever çoktan izlemiştir ama listeye almamazlık edemedik. Wes Anderson’un yönetmenliğini yaptığı Büyük Budapeşte Oteli, üç boyutlu çocuk kitapları gibi bir yapıya sahip. Trajikomik hikayesi ve hiç durmayan temposu ile Büyük Budpeşte Oteli özellikle eğlenceli dakikalar geçirmek isteyenlere hitap ediyor.
Phantom Thread
Daniel Day-Lewis’in kariyerinin son filmi olan Phantom Thread, özellikle sinemadan klasik bir tat almak isteyenlere hitap ediyor. Dönem filmleri tadında dekorlarıyla, kostümleriyle sakin sakin bir ilişkiyi anlatan Phantom Thread’in tüm işeyişi, ilerleyişi ve sonu bir roman okumak gibi. Paul Thomas Anderson’un yönetmen koltuğunda oturduğu Phantom Thread, gözden kaçmamalı.
In Bruges
In Bruges, şahane bir kara mizah örneği. Hüzünlü, melankolik ve aynı derecede trajikomik. Bir yandan Ortaçağ Avrupası’nın en bozulmamış örneklerini taşıyan Belçika’nın Brugges kentine turistik bir ziyaret gibi, bir yandan karanlık bir masal gibi. Bittiği zaman insanın içine yerleşen filmlerden. Öte yandan özellikle ana karakter Ray üzerinden anlatılan ölüm, suçluluk, bir başınalık gibi konuları işleyen psikolojik bir hikayesi de var. Filmin fragmanı yerine müziğini bırakıyoruz buraya. Çünkü fragmanı maşallah filmin bütün hikayesini anlatmış. Müzik de zaten çok güzel;
Rush
Rush bir Formula 1 hikayesi anlatıyor. Listeye aldığımız en adrenalinli film. İki yarışçının rekabeti ve dostluğunu başarılı bir çerçeveyle sunan film, yarış dünyasının acımasızlığını, zorluklarını da ortaya koyuyor. Spor hikayeleri çoğu zaman ilham vericidir. Rush da ilham verici bir geri dönüş hikayesi barındırıyor. Dönemin yarış ortamının içine düşmek de ayrı bir keyif. Özellikle yağmurlu yarış sahneleri güzel olduğu kadar ürkütücü bir ambiyansa sahip. Formula 1’e dair hiçbir bilginiz olmasa da izlenebilir Rush, hatta belki bilginiz olmaması çok daha iyi. Filmin gerçek hikayeye çok sadık kalınarak çekildiğini ekleyelim. İzlerken yaşanmış mı bu dediğiniz birçok şeyin cevabı; evet, yaşanmış.