İkilem, Fındıklı’da müziğiyle sevilen bir misafir gibi gönüllere girerken, ben de çocukluğa açılan bir pencereden atlama fırsatı buldum.
Müzik, üzerine yorum yapmanın en zor olduğu sanat türlerinden birisi olabilir. Neresinden tutsanız, tam ele oturmaz. İyi yakaladığınızı düşündüğünüz bir nokta, bir zaman sonra pek öyle gelmeyebilir. Çünkü müzik akışkandır ve dinlediğiniz andan, yerden, içinde olduğunuz ya da gördüğünüz resimden ayırıp tek başına tutmaya kalkmak pek de doğru olmaz. O ana, resme çoktan bulaşmıştır. Maltepe Belediyesi’nin düzenlediği Halk Konserleri’nde bana düşen pay Fındıklı’da İkilem konserini fotoğraflamaktı. Açık konuşayım grubu daha önce dinlememiştim. Konser öncesi birkaç şarkılarına baktım. İlk dinlediğimde biraz soft geldi, elbette her türe açık olmaya çalışsak da pek dinlediğim bir tarz değildi. Bir süre sonra “Adamlar tıngır mıngır söylemişler” kıvamına geldim. Sonra da konser vakti geldi. Ve konserde güzel şeyler hissettim. O anın, resmin içinde müzik çok başka yerlere gitti.
Ateş başında dans edenler, çocuklarıyla oynayanlar
İkilem’in Fındıklı’daki konseri Mustafa Zengin Ortaokulu arkasında, caddeye bitişik toprak bir alandaydı. İlk anda bazı kuşkulara kapılsam da sonra aslında bu kuşkuların refleks gibi çalışan “hazır düşünce” olduğunu fark ettim. Gözler konfor arıyor, çünkü öyle koşullanıyoruz ama bu boş arsanın genişliğinin konser sırasında gerçek bir özgürlük sunduğunu gördüm. Konser başlamadan önce alanda daha çok çocuklar, gençler vardı ama duyan geldi ve o alana uygun, güzel bir kalabalık oluştu. Görevli olmanın bazen etkinlikleri yaşayamamak olduğunu hissederim ama bu kez boş alanda gezerek, insanları izleyerek konseri çok daha güzel yaşadım. Alanın serbestliği, çocukların, gençlerin, büyüklerin bir aradalığı, ateş başında dans edenler, çocuklarını omuzlarında oynatan babalar… 20 yıl öncesine de 20 yıl sonrasına da ait olabilecek görüntüler ve İkilem’in müziğinin de buna zemin sunan yapısı… Bir yazıda The Black Queen için yazmıştım buna benzer bir şey. Müzik ve zamansızlık hissi üzerine. Bir silüetin herkes ve her zamana ait olabileceği üzerine. İkilem konserinde de bunu hissettim. Bol sağ görüşlü bir mahalle olmasına rağmen Gazi Mahallesi’nde gibi de hissettim.

Boş bir arsanın değeri
Boş arsada isteyen alanın en ucuna gidip muhabbet ediyor, isteyen sahneye yakın takılıyordu. Boş bir arsanın değeri sonsuz olasılıklardı. Her noktasında farklı şekillerde takılıyordu insanlar. Dışarıda gerçekleştirilen her konser böyle olmuyor. İnsanlar balık istifi gibi alana sıkışabiliyor. Bu özgür alanı, dans eden gölgeleri, birlikte güzel vakit geçirmeye çalışan yüzleri izlemek, aralarından gezinmek keyifliydi. Çocukluğum Levent’te geçse de Gazi Mahallesi, akrabalarımın olduğu bir semtti. Oraya gitmek, hep başka bir çocukluğun penceresinden atlamak gibiydi. İkilem Fındıklı konserinde o pencereden bir kez daha atlamış gibi hissettim. Kına gecelerinde olurdu böyle zamanlar. Her noktada başka insanlarla muhabbet edilirdi. Büyük, boş arsaların değeri, bu kez bir zaman penceresinden atlamak oldu.

Sevilen bir misafir
Atlamayacağım tabii ki. İkilem’in müziği de bu ortamı olabileceği en güzel şekilde doldurdu. İkilem konserde MFÖ, Erkin Koray, Müslüm Gürses gibi isimlerden de şarkılar söyledi. Kendi şarkıları da 20 yıl öncesine ya da 20 yıl sonrasına ait olabilecek, zamansız bir yapıya sahip. Belki bu kadar çok sevilmelerinin sebebi de bu. Genlerde taşınan melodiler bunlar. İşlerini iyi, temiz ve abartısız yapmaları da yabancılık hissini sıfırlıyor, kapılardan içeri zorlamadan girmelerini sağlıyor. Müzik, sevilen bir misafir oluyor. Gençler keşfedip sevmiş ama alanda büyükler de yabancılık hissetmiyor. Fındıklı’da her kuşağın o boş arsada el ele, kol kola eğlendiğini gördüm. Belki de 2022’nin en güzel konserlerinden birinin içindeydim. Böyle hissettim. Bir gün biterken aslında hep böyle eğlenebiliyor olmamız gerektiğini düşündüm. Çok mu zor? Neden çok zor?
