Özgür İnsanlar’da İzlanda kırsalından bir çiftçinin hikayesini anlatan Halldor Laxness, yaşamın ve özgürlüğün nasıl inatla savunulacak, mücadelesi verilecek öğeler olduğunu hatırlatıyor
İzlanda edebiyatının nobel ödüllü yazarı Halldor Laxnes’in (ya da Halldór Laxness) Özgür İnsanlar isimli romanı, İletişim Yayınları tarafından okurlara sunuldu. Böylece Salka Valka’dan sonra Laxness’in bir başka önemli eseri ile de kavuşmuş olduk. Laxness’in edebiyatında üç ana öğeden söz edebiliriz. Din, sosyalizm ve İzlanda’nın o zor yaşam koşulları. Nasıl ki, bir roman bir yaşam gibidir, Laxness de kendi yaşamından öğrendiklerini, hatta belki öğrenme süreçlerinin yansımalarını güçlü romanlarında yansıtıyor. Yirmili yaşlarında Katolik olan Laxness, daha sonra sosyalizmle tanışıyor ve fikirleri büyük oranda değişiyor. Ancak dine sırt çevirip onu lanetleyerek tamamen sosyalizme döndü demek biraz düz bir çıkarım olur. Laxness’in romanlarında mutlaka dinle ilişkili birileri vardır, sert din eleştirileri içerir ama orada hala sevdiği bir şeyler de vardır, bunu okura hissettirir. Öte yandan sosyalizme de eleştirisiz bir adanmışlık sergilemez, aksine nasıl ki sosyalizm eleştirisini en iyi yapacak şey edebiyatsa, Laxness de yer yer edebiyatını bu doğrultuda kullanır.
Salka Valka ve bir okur olarak Arnaldur!
Tam bu noktada, Özgür İnsanlar’a geçmeden önce yazarın bir önceki romanı Salka Valka’ya dair bir şeyler söylemek lazım. Salka Valka ile ilgili küçük bir araştırma yapsanız, yazılanlara baksanız kitabın sosyalizme adanmış bir kitap olduğunu düşünür ve bu düz mantıkla klasik bir emek romanı bulacağınız kanısına varırsınız. Kitabı 2011’de yayımlayan Yordam Kitap, twitter hesabında aynen şu cümleyi kullanıyor; “Yalnızlığın, umutsuzluğun, umut olarak sosyalizme sarılmış bir kadının hikayesi: Salka Valka”. Öyle değildir! Kitapta Salka Valka, ona sosyalizmi, eşitlik ve özgürlük düşlerini anlatan öğretmeni Arnaldur isimli öğretmenine aşık olur. Onun anlattıkları Salka Valka için çok şey ifade eder ama Arnaldur’un anlattıklarının reeldeki karşılığında Salka Valka aynı ışığı göremez. Keza, değişen ve anlattıklarının karşılığına değil, başka bir şeye dönüşen Arnaldur’da da. Ama Arnaldur hiçbir şey anlamaz. Salka Valka’nın onda ne gördüğüne dair hiçbir fikri oluşmaz. Salka Valka’yı okuyacak olan bir Arnaldur da, romanın sonundaki Arnaldur’dan farksız yaklaşamayabilir romana!
Acını beslemeyeceksin!
Gelelim Özgür İnsanlar’a. Önce hikayesine bakalım. Özgür İnsanlar, Bjartur isimli aksi, inatçı, bildiğinden şaşmayan Bjartur’un hikayesini anlatıyor. Yıllarca Mal Müdürü’ne hizmet eden Bjartur, biriktirdiği üç beş kuruşla, lanetli olduğu için kimsenin almadığı, kırların ortasında tek başına kalmış bir çiftliği satın alır. Bjartur’un en değer verdiği şey özgürlüktür. Kimseye borcu olmasın, kendi küçük çiftliğinin kralı olsun, en büyük arzusu budur. Bu yüzden de ona bu özgürlüğü sağlayacak olan koyunlarına çok değer verir. İlk işi de Kış Evi denilen bu bakımsız çiftliğin adını Yaz Evi olarak değiştirmektir. O artık Yaz Evi’nin Bjartur’udur. İnanışa göre Kolumkilli denilen şeytan, bu çiftliğe taşınanlara huzur vermez. Bjartur için de bu çiftlikteki hayatı kolay gitmez ama o şeytanlara, hayaletlere inanmaz. İzlanda kırsalında hayatın kendisi zaten oldukça zordur. Bunu roman içinde okuyarak biz de yaşarız. Bjartur’un başına türlü talihsizlikler gelir. Eşi ölür, koyunları hastalanır ama o yeniden evlenir, sağ kalan koyunlarıyla yeniden ayağa kalkar ama önüne yine bir başka zorluk çıkar. Bjartur her defasında “Acını beslemeyeceksin” der, o arkasına bakmaz. Belki Laxness’in okura verdiği en önemli değrlerden birisi budur. En zor şartlarda bile yaşam mücadelesine devam etmenin erdemini ve değerini vurgular.
Bir yaşamı yaşar gibi okunuyor roman
Özgür İnsanlar’da sonucu da çok farklı bir yere götürür Laxness. Kıtlık zamanlarında özgür olan insanların bolluk zamanlarında nasıl faiz borçlularına dönüştüğünü, inşaa etmeye çalıştıkları yapıların nasıl o coğrafyaya ve kültüre uyumsuz olduklarını, idealize edilen ama aslında hiçbir şey ifade etmeyen şeylerin altında insanın nasıl ezilebileceğini anlatır. Kendi yaşam tecrübesinden yola çıkarak Amerika düşünü, sosyalizm düşünü, dünya savaşının İzlanda üzerindeki etkisini de romanın içinde harmanlar. Bu 510 sayfalık romanda, sonuna geldiğinizde, Laxness adeta, “Size hiçbir şeyi boşuna anlatmadım” dercesine vardığı sonuçlara da yer verirken baştan aşağı bir yaşamı okumuş, yaşamış, içinden dersler çıkarmış gibi hissediyorsunuz.
Edebiyatın gücü
İşin edebi tarafına biraz daha odaklanırsak, Laxness’in yalnızca kurgusal olarak değil, yazım açısından da çok başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle mevsim tanımlamaları, insan ve hayvan ilişkisini yansıtışı inanılmaz güzel. Salka Valka’dan farklı olarak Özgür İnsanlar’da İzlanda halk efsanelerine ve İzlanda geleneksel şiirine de yer veriyor Laxness. Elflere, trollere yaşamın ta kendisine odaklanmış bir romandan okumak çok farklı bir keyif. Nasıl ki Yaşar Kemal’in, Naızm Hikmet’in, Türk edebiyatında çok önemli bir yeri var, romanı bitirinc Laxness’in de İzlanda edebiyatındaki böyle bir yerinin olması gerektiğini düşündüm. Çünkü hem İzlanda yaşamına, kültürüne dair çok şey anlatıyor hem de edebi açıdan çok güçlü. Laxness’i tanımlayıcı kalıplardan sıyrılarak okumak lazım. Onun romanlarına klasik roman deyip geçemeyiz, anlattıklarına sosyalimzi anlatıyor deyip de geçemeyiz. Kendi kahramanları nasıl ki her kalıbın, her zorluğun arasından o sade ve güçlü iradeleriyle sıyrılıyor, Laxness de yaşamı ve özgürlüğü anlatırken, romanlarının sonunda sizi bir tepeden geçmişe dönüp, geldiğiniz yollara baktırıyor. Orada aşkı, yaşamı, özgürlüğü birer tanım olarak değil, birer yaşayan resim olarak görüyorsunuz. Bu da edebiyatın gücü olsa gerek!
Özgür İnsanlar
Halldor Laxness
Çev: Osman Yener
İletişim Yayınları, 2015
511 Sayfa