Londra’da işçiler için endüstriyel müzik sloganıyla doğup dünyaya yayılan Industrial Müzik için bir başlangıç rehberi. Tarih, gruplar, yan dallar, yakın akrabalar…
Industrial Rock, Industrial Metal ya da sadece Industrial… Farklı adlandırabilir, farklı ayırabilirsiniz ama özünde, çekirdeğinde 1970’lerde başlayan bir hikaye yatan bir akım olarak özetleyebiliriz. Müzik konusunda uzman değilim ancak Industrial Rock yazınca doğru düzgün bir Türkçe kaynak bulamayanlar için bildiklerimi paylaşacağım bir yazı yazmak istedim. Dolayısıyla eksikler olabilir, hatalar olabilir ancak paylaşımın esas olduğu yerde sorun etmeyeceğnizi umarak başlayalım.
Başlangıç noktası Londra
Birçok kaynak Industrial (endüstriyel) müziğin ortaya çıkışı olarak 1975 yılında müzik hayatına başlayan Throbbing Gristle’ı referans gösterir. Throbbing Gristle elemanları tarafından 1976 yılında Londra’da kurulan Industrial Records etiketi ile yayınlanan albümler, bu müzik türünün adeta ataları gibi yerini alır. Bu gruplar şunlardır: Throbbing Gristle, Non (Boyd Rice), Cabaret Voltaire, The Leather Nun, Surgical Penis Klinik ve Clock DVA. Burjuva kültürünü ve mainstream (ana akım) müziği karşılarına alan bu gruplar oldukça deneysel bir müziğe imza atarken mottoları “Industrial Music for Industrial People”dır, yani endüstri insanları için endüstriyel müzik! Gönül rahatlığıyla punk’ın kuzeni diyebileceğimiz Industrial müzik, ortaya çıkışında işçilerden yana olan bir müziktir. İşçilerin her gün içinde yaşadığı dünyalarının seslerini müziğe taşır. İngiltere kökenli olup sonra Avrupa’ya ve daha sonra Amerika’ya yayılmıştır. Industrial müzik, genel olarak underground bir müzik kültürü olmasına karşın özellikle Nine Inch Nails, Rammstein ve Marylin Manson ile ana akıma da taşınmıştır. Farklı türlerle olan yakın ilişkisi ve kendi içindeki farklılaşmaları sebebiyle tanımlaması, grupları bir başlık altında toplaması zor bir müzik türüdür. Avangard deneysel müzik, elektronik müzik, tekno, punk ve gürültülü, kirli rock elementleri, hepsinin kullanıldığı farklı yerler vardır.
Deneyselden ana akıma
1976-82 arasındaki yukarıda bahsettiğimiz bu ilk dönem, birinci dalga olarak adlandırılır ve daha deneysel müzikler içerir. Endüstriyel seslerin elektronik seslerle harmanlandığı farklı çalışmalar içerir. 1982-90 arası ise Industrial müziğin dallanıp budaklandığı bir dönemdir ve ikinci dalga olarak adlandırılır. EBM, Coldwave ve Industrial Rock bu dönemde kendi hikayesini yazmaya başlayan türlerdir. Front 242, Wumpscut, Ministry, Young Gods, Leætherstrip ve Autopsia bu dönemde ortaya çıkan gruplardır. 1990’ların başlarında Nine Inch Nails ve Ministry, Industrial müziği alternatif rock ve metal müzik kitlelerine ulaştıran gruplar oldular. Yani underground’dan alıp, kafayı çıkartıp biraz da ticari davranıp daha geniş kitlelere ulaşanlar. Bu grupları şöyle de ayırabiliriz. Throbbing Gristle, Cabaret Voltaire, Einstürzende Neubauten gibi ilk dönem gruplar daha deneysel bir elektronik müzik kullanıyorlardı. Skinny Puppy, Front 242 ve Nitzer Ebb gibi gruplar dans beat’leri ekleyerek EBM tarzı farklı bir sound oluşturdular. Ministry ve KMFDM, metal müzik elementleri ile daha geniş kitlelere ulaşırken, Trent Rezor projesi olan Nine Inch Nails, daha geleneksel müzik yapılarını, yani pop elementlerini ekleyerek türün başarı anlamında zirvesine oturdu. Tabii ana akıma ulaşma yolunu seçtiği için Nine Inch Nails’in başarısını küçümsememiz doğru olmaz. Gelelim o halde o konuya.
Yaşayan bir dahi: Trent Reznor ve Nine Inch Nails
Burada artık dallanalım, tarihi bir kenara bırakalım. Gruplar hakkında bir şeyler yazalım. Şimdi bu yazıyı ve Nine Inch Nails hakkında Industrial müzik sevenlerin yorumlarını okursanız, “Hmmm bunlar orta yolu seçmiş, ondan başarılı olmuş” diyebilirsiniz. Evet Nine Inch Nails, Skinny Puppy’den (Bkz. Dig It), Industrial müzikten çok önemli şeyleri almıştır ama David Bowie’den de almıştır. Zaten Trent Reznor’u Trent Reznor yapan şeyin özü burada. Dinlediği müziğin potansiyelini görüp kendi müziğine ekleme konusunda bir uzman Reznor. Nine Inch Nails, 1994 yılında Woodstuck’ta o kendi tarihindeki efsanevi konsere çıktığında hala az bilinen bir gruptur. Kendisini nasıl ana akıma kabul ettirdiğini anlamanız için bu konsere bakmanızda fayda var. Tam bir şok etkisi içerir. İlk dönem müzikleri de klipleri de, dans öğelerini içeren ama sert, güçlü şarkılardır. Reznor, tersine daha sonra daha deneysel bir müziğe kaymış, müziğini daha yumuşatmıştır. Eh, bunu da ilerleyen yaşına verebiliriz. Her halükarda yaşayan en iyi müzisyenlerden birisidir ve yaptığı her işte kendi özgül gücünü de çok iyi yansıtır. Yani orada, bireysel olarak büyük bir müzisyenin, Reznor’un varlığını hissedersiniz. Eğer İngilizceniz varsa The Industrial Uprising isimli belgeseli izlemenizi öneririz. Başlangıcında Industrial müziğin tarihine de değinen belgesel, yüzde 90 oranında Nine Incha Nails ile ilgilidir. Ayrıca Reznor’un eşinin vokalist olduğu How to Destroy Angels da güzel bir projedir.
Skinny Puppy: Havladığına bakmayın siz. Yanaşın, sevin…
Bu yazıda özellikle anlatmak istediğim bir diğer grup Kanada’dan Skinny Puppy. Grup ismini insanları korkutmak, kaçırmak için havlayan zayıf bir sokak köpeğinden alıyor. Grubun solisti Nivek Ogre’nin röportajlarını okumanızı tavsiye ederiz. Zira oldukça dolu ve aynı zamanda naif bir insan. Skinny Puppy, Nine Inch Nails’in hiç değişmemiş hali gibi. Zaten Skinny Puppy sevenlerin bir kısmı Nine Inch Nails sevmezler. Trent Reznor, sanki onlardan büyülerini çalıp sonra meşhur olan bir büyücü gibidir. Ancak bana sorarsanız Skinny Puppy’nin o fazla değişmeyen raw (ham) müziği hala kendi büyüsünü taşıyor. Yeter ki dinleyiciler kulak versin. Skinny Puppy, synthisizerı karanlık tonlarda ve vokali tıpkı korkutmak için havlayan o köpek gibi kötücül tonlarda kullanan bir grup. Canlı performanslarında fake effektlerle kanlı şiddet sahneleri sergilediklerini belirtelim. Ogre, bunu şok etkisi amacıyla yaptıklarını söyler. Örnek olarak Assimilate’in canlı versiyonuna bakabilirsiniz. Nivek Ogre’nin şarkı sözleri de bir hayli ilginç, bazen anlaması zor ve çok uçludur. Nükleer enerjiye, ortadoğudaki bitmeyen savaşlara, silahlanmaya karşı sözleri vardır. Hayvan haklarına karşı da oldukça duyarlıdırlar. Bir gün müziklerinin işkence amacıyla Guantanamo’da kullanıldığını öğrenirler ve bu duruma karşı Pentagon’a bir fatura yollarlar. Verdikleri röportajda bu durumu bir gardiyandan öğrendiklerini ve eğer Pentagon bir ödeme yaparsa, post-travmatik tedavi görenlere göndereceklerini söylerler. Uzatmayalım Skinny Puppy, asla yalnızca bir müzik grubu değildir. Güzel insanlardan oluşan bir gruptur. Nivek Ogre bugünlerde OhGr isimli bir yan proje ile de müziğini sürdürüyor. Dolayısıyla ona da bakmanızı tavsiye ederiz.
Hala keşfedilmeyi bekleyen bir proje: Pigface
1990 yılında her ikisini de Ministry’den tanıdığımız Martin Atkins ve Bill Reiflin, bir proje süpergrup kurarlar. Süpergrup’tan kastımız, içinde çok sayıda müzisyenin farklı şarkılarda yer aldığı grup. Bu proje grubun ismi Pigface olur ve 1991’den 2009’a tam altı albüm çıkarırlar. Özellikle ilk albümler birer underground efsanesine dönüşürler. Trent Reznor, Nivek Ogre, Chriss Cornelly (Cornell değil), En Esch gibi birçok ama birçok müzisyen projede yer alır. Trent Reznor’un daha sonra kendi albümüne de koyacağı Suck da o dönemin sembolik efsanelerinden birisine dönüşür.Pigface projesi ile I Can Do No Wrong, Ten Ground And Down gibi harika şarkılar literatüre kazandırılmış olur. İlk albümlerin her biri ayrı güzel olmakla beraber 2009 tarihli “6” albümün açılış şarkısı Electric Knives Club, kişisel favorilerimden birisidir. Industrial müziğin kilometre taşlarını oluşturan isimlerin yanı sıra gölgede kalmış birçok ismin de yer aldığı Pigface, saklı bir hazine gibi. Mutlaka ama mutlaka açın, dinleyin. Sonra dönüp bizi daha çok sevin, biz de sizi sevelim 😉
Metal müzikle pek anlaşamıyoruz
Bundan sonrası biraz diğerleri şeklinde gidecek. Baştan belirtelim. Ministry, KMFDM, Rammstein gibi daha metal öğeleri kullanan gruplar açıkçası benim pek dinlemediğim gruplar. Industrial müziğin ruhunu taşıyan öğelerin en çok metal müzik içerisinde eridiğini, yok olduğunu düşünüyorum. Yine de bu grupları kötülemek istemem. Eminim birçok seven insan da vardır. Yalnızca bana göre değiller. Bu üçü içinde KMFDM’nin aslında çok güzel şarkıları var. Anarchy, Megalomaniac, Move On gibi. Onları biraz daha ayrı bir yere koyarım. Eski albümlerini daha çok beğendiğimizi ekleyelim. Bir de yine metal müzik elementlerini daha çok kullanan ama her an çok iyi bir iş çıkartabilir diyerek takip ettiğimiz Combichrist var. Norveç kökenli bu gruptan ayrı ümitliyiz, çünkü potansiyelleri çok yüksek. Şu ana kadar Today We Are All Demons favori şarkımız.
Bir seri Soundtrack önerisi
Today We Are All Demons, kurtadamlı vampirli film Underworld’ün soundtrackinde de yer alıyor. Filmin tüm soundtrack serilerini dinlemenizi tavsiye ederiz. Daha modern, yeni Industrial gruplardan şarkılarının olduğu bu albümlerin altında bir dönem Nine Inch Nails’te de yer alan Danny Lohner’ın imzası var. Danny Lohner, düzenleme konusunda çok yetenekli bir müzisyen. Youtube’da Renholder Remix olarak aratıp şarkılara nasıl yeniden vücut verdiğini görebilirsiniz. Örneğin A Perfect Circle’ın Judith remixi çok kalitelidir.
Almanya acı vatan!
Böyle bir yazıyı Alman gruplardan bahsetmeden kapatmak olmaz. Alman grupların Industrail müzikte ayrı bir yer olduğu kuşku götürmez. Benim kişisel müzik yolculuğumda tersten gidip geç keşfettiğim gruplar oldu Alman grupları. Bilgimin hala az olduğunu da teslim etmeliyim. KMFDM, Rammstein, Deutsch Amerikanische Freundschaft, Einstürzende Neubauten, Wumpscutt, Oomph!, Kraftwerk, Die Krupps en bilinenleri. Özellikle Einstürzende Neubauten’ın çok güzel şarkıları var. KMFDM’nin Anarchy’si yukarıda bahsettiğim gibi favorilerimden;
Yaızmızı noktalarken birçok Industrial gruba ilham veren Depeche Mode’u da selamlayalım.
Rehberimiz bu kadar, sizler de kendi favorilerinizi yorum bölümüne ekleyebilirsiniz. Halihazırda Türkçe’de kaynak çok azken, paslaşmak fena olmaz 😉
* Kapaktaki grup: Skinny Puppy