I’m No Longer Here (Ya no estoy aqui), Meksika’da bir altkültür ekseninde büyümeyi, göçmenliği ve farklı olmanın zorluklarını irdeliyor.
I’m No Longer Here ya da orjinal adıyla Ya no estoy aqui (Artık Burada Değilim), özellikle Latin Amerika’ya yayılan Cumbia müziği ekseninde bir alt kültürü resmederken göçmenliği ve büyümeyi de irdeleyen bir film. Meksika’nın Montrerey şehrinde çekilen filmde Terkolar (Terkos) isimli bir grubun ve grubun başındaki isim Ulises’in hikayesini izliyoruz. Terkolar bir akımın değil, o akımı takip eden küçük bir grubun adı. Her arkadaş grubu kendine bir isim veriyor diyebiliriz. Montrerey’de yaklaşık 60 yıldır Cumbia müziği özel bir yere sahip olmuş. Bilinen Cumbia müziğinin daha yavaş çalınması ile reggea ritimlerine yakın, Cumbia Norteña ismi ile ayrı bir alt tür gelişmiş. 90’ların sonlarında ise bu türü seven gençler arasında yeni bir saç şekli ve giyim tarzı yayılmaya başlamış. Kendilerine de Cholombianos (Kolombiyalılar, İspayolcası) ismini vermişler. Bol kesim kıyafetler ve Cholombianos ismiyle Google’da arattığınızda görebileceğiniz özel bir saç şekli Montrerey’deki bu altkültürün simgeleri haline gelmiş.
Hedef haline gelmişler
Doğal olarak bu durum barışçıl müziklerine ve yaşam tarzlarına rağmen bir yerde yine muhafazakar çevrelerin gözüne batmaya başlamış. Bomb City‘de izlediğimiz gibi gençler muhafazakarların ve polisin gözünde hedef haline gelmişler. Tüm bunların üstüne uyuşturucu çeteleri arasındaki şiddetli çatışma ortamı da eklendiğinde yalnızca dans etmek, yalnızca bir histe kalıp yaşamak gün geçtikçe zorlaşmış. Tüm bunları anlattım çünkü I’m No Longer Here, bu altyapıyı kavrarsak daha anlaşılır bir film haline geliyor. Filmin yalnızca bir alt kültürü (ya da karşı kültürü) yansıtması değil, Ulises’in Amerika’ya göçü ile tüm sosyo-kültürel ortamı ve sorunları göstermesi çok değerli. Tek başına varlığı ile çok şey taşıyan bir film I’m No Longer Here.

İngilizce bilmeden Amerika’da yaşamak
Filmin hikayesine gelirsek; I’m No Longer Here, Ulises ve Terkoların günlük yaşamlarını göstererek başlıyor. Montrerey’de gençler arasında bir akımın nasıl yaşandığını izliyoruz. Ulises, gençler arasında küçük bir pop-star gibi yaşıyor. Terkolar, yaşam biçimlerini değiştirmek istemeyen gençler; ki film bunun altını çizen bir notla başlıyor. Ancak, çok fazla kesişmenin aynı anda yaşandığı bir hayat bu. Ulises, çete savaşları sebebiyle kendini hiç ummadığı bir sorunla karşı karşıya buluyor ve Amerika’ya kaçmak zorunda kalıyor. Filmin yarısı hiç İngilizce bilmeyen Ulises’in Amerika’daki hayat mücadelesi ile geçiyor. Ulises, orada da zorluklar yaşıyor, ayrımcılık görüyor. Kaçak olarak çalıştığı Amerika’da bir göçmen olarak yine de o çok sevdiği müziğine tutunmak istiyor. Sokaklarda dans ediyor, tek başına işler yapıyor, arkadaş da ediniyor ama göçmen oluğu, farklı olduğu gerçeği hiçbir zaman değişmiyor.
Final sahnesine bakış
Burada filmin son karesi üzerine iki cümle kuracağım, dolayısıyla spoiler geliyor. Göçmen bürosunda kaldığı süreden sonra saçları “normalleşen” Ulises’i, önce sopalı gençlerin arasından sorunsuzca geçerken izliyoruz. Biraz sonra bir tepede oturuyor Ulises. Yolda bir arbede yaşanmaya başlıyor. Ulises, yolu gören bir çatıda kulaklığını takıp dans etmeye başlıyor. O tek bir hissin içinde dans ediyor Ulises. Anı yaşamak istediği gibi yaşıyor. Derken pili bitiyor ve helikopter ve polis sirenlerinin seslerini duyuyoruz. Film, bütün mesajını veriyor. Bir alt kültürün barışçıllığını, güzelliğini gözetirken, hayatın zorluklarını ve bazı şeyleri istediğimiz gibi yaşamanın yalnızca bize bağlı olmadığını da gözler önüne seriyor…
Zorluklar ve güzellikler iç içe
I’m No Longer Here, zorlukları ve güzellikleri iç içe anlatırken arabeske, acitasyona kaçmamayı da başarıyor. Yukarıda dediğim gibi, yalnızca varlığı ile bile çok değerli bir film I’m No Longer Here. Yönetmen Fernando Frias, bütün sosyo-kültürel unsurları göze batmadan filme yerleştirmeyi başarmış. Çok renkli, çok genç, bol danslı ve biraz içli bir film ortaya çıkmış. Gözünüzden kaçmasın.