Aslı Dündar Özcan, Art

Anlatılanlar gerçeğimiz ve hekimin elleri bunu biliyor

Diş hekimi, ressam ve heykeltıraş Aslı Dündar Özcan, uykusundan feragat ederek oluşturabildiği eserlerinde, günlük hayatın içindeki “gerçeğimiz” dediği durumları yansıtıyor

Ayşe Marika SAĞLAM

Hikayesi yazılacaklar arasında gezinmeye devam ederken, yollarımızın farklı sözler, farklı hayaller ve serüvenlerle kesiştiğini gördük. Onları bir yerden tanıyor olmamızın en güzel yanı, okuyunca “bana da bir yerden tanıdık geliyor” yorumları oldu. Bu, bazen gerçekten çok fazla içselleştirilmelerinden bazen de hikayenin bir yerinde benzer bir yolda yürümüş olmaktan kaynaklı. Adı her ne olursa olsun biz tanışıklıklarımızı ve bunların değdiği yerleri keşfetmeyi, derinine inmeyi fazlaca önemsiyoruz.

Bu kez konuğum, çok yönlü sanatçılar arasında bir başka tanıdık yüz, diş hekimi, heykeltıraş, ressam Aslı Dündar Özcan… Anlattıkça akla başka sorular getiren, yarattıklarını seslendirmeyi hiç sevmese de konuşurken yeni zihin oyunları yaratabilen, iki erkek çocuk annesi, bir modern çağ bohemi…

Eller hep iş başında

Aslı, “bize kendini anlat” sorusuna kolayca yanıt verileceğini düşünenler o yanıta ve yanıtlayana pek de güvenmemeli diyerek, sana dışarıdan bir gözle, Aslı nasıl biridir desek, neler söylerdin? Nerede ve ne yaparak büyüdü mesela? Mesleğini seçerken aklında ne vardı? Hayatla arası nasıldır?

1979’da Mersin’de doğdum. Doğa ile iç içe büyüdüm. Dışarıda bulduğum canlı-cansız her şeyi eve getirdim, büyüteçle inceledim, çizdim… Karton ve kağıttan küçük dünyalar yarattım, gözlem yaptım. Sessiz, hırssız, içine kapanık bir çocuktum. Boyalarla ve çamurla kendimi ifade etmeyi çok sevdim. Derslerde sık sık soyutlanırdım. Kendimi yaprağın, fosilin, böceğin gerçekliğine kaptırmış bir şekilde yakalardım. Kendi gerçekliğimi hep sorguladım. Bu böyle uzun süre devam etti. Anadolu lisesinde yarışın ciddiyetini iyi kavradım. Konuya idare edecek kadar eğilip, zamanımın çoğunu yeni teknikler deneyerek geçirdim. Deniz-su kenarından kil topladım; çamur her zaman kurtarıcım oldu. Ellerimin yine iş başında olacağı diş hekimliğini kazanıp İstanbul’a yerleştim. Anatomi ile büyülendim. Evimin en büyük odasını atölye yapıp daha büyük işler denedim. Mezun olup iş yaşamıma geçtikten sonra malzemelerim de benimle birlikte yer değiştirip durdu.

Kaşıklar ve kıvrımlar

Her şey nerede başladı? Sanatla uğraşmak, malzemeyle kirlenmek, yaratmak ve bunların giderek hayatında bir yer kaplaması…

Kendimle ilgili bir şeyler anlatıldığı dönemlerimden kalma çizim hikayelerimin ne zaman başladığını hatırlamıyorum. Annemin, oynamam için bana verdiği objelerin içine dalarmışım saatlerce. Hala hatırladığım çay kaşıkları vardır. Boyut, boşluk, kıvrımlar her zaman ilgimi çekti. Gezgin ve literatür düşkünü ailem bu konuda beni hep destekledi. Duvarları boyadım, kazıdım, severek izlediler, kaynak sundular. Toplayıcı olduğum için birleştirilecek, bölünecek malzemelerim hiç eksik olmadı. 

Hekime anlatılan hikayeler

Mesleğini ve şu an yaptığın sanat arasındaki ilişkiyi; bu ikisinin nerede birleşip, nerede ayrıldığını anlatır mısın?

Mesleğimin ticari boyutuyla ilgili hiçbir şey öğretilmemiş bir mezun olarak hekimlik yapmaya başladım. Bu arada sanatsal çalışmalarım kısa aralıklarla duraklama dönemine girdiyse de, hep sıkıntı ve huzursuzluk olarak geri döndü. Yaşadığım alanlarda kendime küçük köşeler yarattım. Üretime devam ettim. Devlet hastanesine başladığımda hekim olduğumu hissedebildim. Bu duygu hem beni disipline etti – zamanı iyi kullanma, boşlukları değerlendirme – hem de sanatsal anlamda netleştirdi. Yaşadığım toplumun içine tam olarak girmiş oldum. İnsanların tepkilerini, düşüncelerini yakından tanıdım. Bu anlamda zengin bir katman oluştu. Hikayeler, hayatlar beni hep etkiledi. Dışarıdan bakan gözüm hayatın içine girdi, bir parçası oldu.

Ortaya çıkan formla bağım kalmıyor

Sen sanata, sanat yapıyorum ben gözüyle bakmayanlardansın, peki yaptığın, ürettiğin çalışmalar sana ne ifade ediyor? Neden bunu yapıyorsun?

Birikenleri bu şekilde döküyorum. Belki de bir kısır döngünün içindeyim. Ürettikçe de çemberin dışında kalıyorum. Sonuçta dönüştüğü nesneyi beğeniyorum, ama ortaya çıkan form veya desenle bir bağım kalmıyor. Sanatın süreç olduğunu düşünüyorum.

Sadece resim ve heykel yaparak yaşanabileceğine inanıyor musun? Bunu sen ister miydin?

Özgür, huzurlu, gerçek hissettiğim tek yerin, kısıtlamalı, kurallı, ödünlü, ödüllü bir alana dönüşmeyeceğini bilirsem neden olmasın?

İlginç değil, gerçek!

Mesleğin nedeniyle çok fazla ve ilginç insan profiliyle karşılaşıyorsun. Üretimlerinde bu karşılaşmaların izleri var mı, yoksa tamamen bu iletişimlerden soyutlanmak için mi üretim yapıyorsun?

Duyduklarım ve gördüklerimi çok içselleştiririm. Karşımdakinin bile haberinin olmadığı, beni yoran bir durumdur bu. Hikayeler, profiller ilginç değil, gerçeğimiz. Kopuk olup olmamak bireyin tercihidir. Ben iletişimde yalıtım sağlamaya çalışmıyorum. Bu nedenle üretimime yansımaması imkansız. Konularımdaki baskıcı, kontrolcü öğelerden nasibini almış koca bir toplumdan bahsediyoruz sonuçta.

Yoğun iş hayatı ve üretim arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsun? Yorgun halde eve gelip inadına sabaha dek üretebilenlerden misin, yoksa bunun için ciddi bir arınma ve uzaklaşma mı gerekiyor?

Uykumdan ciddi anlamda feragat ediyorum. Ne kadar böyle devam eder bilemiyorum. Şimdilik severek, hevesle yapıyorum. Gece olunca benim saatlerim başlar.

Türkiye’deki sanat ortamını, birbirleriyle akrabaymışçasına elli yıldır aynı insanların, aynı sergilerde yer almasını nasıl yorumlarsın? Bunların arasında olmak mı, aman uzak kalsın ben böyle iyiyim mi?

Sonuçta ortaya konulmuş işler var. İzleyici, sanatsever, aracı durumdan memnunsa… Ben gitmiyorum, bakmıyorum, sıkılıyorum çünkü. Bir yandan da Türkiye’de güzel ruhlu, güçlü genç kuşak var. Heyecanlandıran işler de çıkıyor, çok da olumsuz bakmıyorum.

Bütün gün şiddete uğruyoruz

Bana ne anlattığımı sorma diyeceksin ama resimlerin ve heykellerin senin söylemediğin birçok şeyi anlatsa da, senin çıkış noktanı, beslendiklerini ve malzeme seçimindeki nedenleri sorayım. Bu sayede bir sanatçının en sevmediği “bu eserde anlatılan…” sorusunu es geçmiş oluruz.

Her güne bir acı, bir acayiplik serpilen topraklarda yaşıyoruz. Bu bende baskı yaratıyor. Üstüne üstlük, bireyler arası kontrolün fütursuzca yaşandığı bir toplumuz. Sonuca baktığımda, bu sistemin olumlu yanlarını görmekte zorlanıyorum. Birey olarak iniş çıkışa sebep olmasını engellemeye çalışsam da, pek beceremiyorum. Günlük hayatıma çok rahat bir şekilde sızıyor. Bütün gün, görsel, işitsel, fiziksel şiddete uğruyoruz. Bu ortak payda malzemem için de geçerli oldu son yıllarda. Sürekli karşımıza çıkan materyalleri kullanmayı hedefledim. Beton, kağıt, tel işlerim ağırlıklı olarak bu perspektiften çıkmıştır.

Son olarak beslendiklerini merak ediyorum. Seni ve üretimlerini besleyen, sana yeni fikirler ve hedefler veren ne varsa bize özetler misin?

Açıkçası yeni fikirler evdeki kolektif çalışmalardan çıkabiliyor, öyle bir avantajım var. Bunun dışında güvendiğim bir görsel hafızam var. Gün içinde, işyerinde aklıma gelenleri mutlaka karalarım. Geçmişteki desenlerimi, lekelerimi tarayarak yeni fikirlere konsantre olurum.

Üretimi seversek bireyselleşebiliriz

Bize giderken, sanata ve hayallerine dair birkaç kelam edersen, umudumuz olması açısından çok mutlu olacağız. Sevgiler, teşekkürler.

Herkesin içinde bir şeyler olduğunu görüyorum. Üretimi seversek bireyselleşebileceğimize inanıyorum. Aile yapısı ve eğitim sisteminin aynılaştırma tutumuna rağmen, biraz da dışlanmayı göze alarak, öznel kimliğin varolabilmesi için üretimin şart olduğunu düşünüyorum. Doğayı algılama, toplumla bütünleşip kopma, zor-kolay başarılar, yaratma sürecinin bir parçasıdır. Konsantre bir yapının içinde olmak sanattır düşüncesi ile üretiyorum ve bunu seviyorum.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Habersiz kalmayın
Bütenimize abone olun