primitive totem

Arka planda hala yaşıyor ilkel!

İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler, her karesinde kendimizi de gördüğümüz ilkel toplumlarda olağan ve olağandışının iç içeliğini gözler önüne sererken, simge ile bütünleşmeye dair harika örnekler sunuyor

Şans, talih, kader, kısmet… Her türlü bilgimize rağmen, gündelik hayatımızın içinde bel bağlamaktan vazgeçemediğimiz unsurlar… Lucien Levy-Bruhl’un İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler başlıklı kitabını okurken, ilkel diye adlandırdığımız toplumlardaki düşünüş biçimlerinin modern toplumun arka planında hala çalışan eski bir yazılım gibi varlığını sürdürdüğünü fark ettim. Şanssızlık kelimesini cümle içinde kullanmayanımız var mı? Öte yandan her şeye bilimsel yaklaşırsak, psikolojimiz bu dünyayı ne kadar kaldırabilir? Bütün bandı geriye saralım ve koca dünyayı her yanıyla algılayan, gören, duyan ama fiziksel nedensellik yasalarından bihaber ilk insanları düşünelim. Elbette hikayeler uyduracaklardı. Belki de hikayeler devam etmelerini sağladı. Yoksa güven hissinin olmadığı bir dünyada kabuklarında görmemeye çalışan, karnını doyurmanın ötesinde düşünce aramayan varlıklar olarak kalabilirlerdi. Ve işte hayal ettiler… İyi mi yaptılar, kötü mü, bilemiyoruz…

Rüyadaki hırsızı suçlamak

İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler, Lucien Levy-Bruhl’un bilgisini ve deneyimini iki ana başlığa topladıı bir kitap. Zaten kitap “iki kitap” şeklinde tasarlanmış. “İlkellerde Mistik Deneyim” başlıklı birinci kitapta, Bruhl, mistik deneyim dediğimiz deneyim türlerine odaklanıyor. Rüyalar, görüler, aramızda yaşayan ölülerle konuşmalar… Örneğin bu bölümde anlıyoruz ki, birçoğu için rüya ve gerçek aynı bütüne ait. Kendi rüyalarında bir insanın hırsızlık yaptığını görürlerse, o insanı gerçek hayatta hırsızlıkla suçlayabiliyorlar. İçinde simgesel açıdan önemli bir öğe içeren rüyalar, mistik bir deneyim olarak sayılıyor ve bir mesaj verdiği kabul ediliyor. Ölülerle ilgili kısım da hayli ilgi çekici. Genel olarak ölülerden ilk zamanlarda korku duyulurken zamanla aynı ölüler, birer ataya dönüşüyorlar. Ölülerin aralarında evlenebildiği ya da bir ölünün kafatası ile konuşarak sırların açığa verildiği ilginç detaylar yine bu bölümde anlatılıyor.

İlk kutsal simgeler mekanlar mı?

“İlkellerde Simgeler” başlıklı ikinci kitapta ise farklı başlıklarla simgelerin yerine değiliniyor. Burada bana en dikkat çekici gelen noktalardan birisi, ilk kutsal simgelerin mekanlar olabileceği şeklinde yorumlanan ilk bölüm. İnsanın doğa ile ilişkisi üzerine tuhaf bir ipucu belki. Simgeler üzerinde büyü kullanımlarına bu ikinci kitapta bolca örnek mevcut. Savaşa hazırlık, hasmı etkisiz hale getirme, kıskançlıkla yapılan büyüler, doğum kolaylaştırıcı işlemler… Her şeyin simgeler üzerinde döndüğü bir dünya. Kelimelerin de birer simge olduğunu ve zihnin simgesel düşünebilmeye başlamasıyla kapılarının açıldığını düşünürsek bütün yaptığımız okumada taşlar yerine daha kolay oturuyor. Arzu, önce bir simge ile bütünleşerek kendi şeklini alıyor, eylem ise yalnızca bu ilk şekil almanın bir devamı. Olacak olan, olması istenen… Peki arzulanan olmadığında ne oluyor? Simgeler dünyası ya, işte burada belki de ziin rahatlatıcıları devreye giriyor. Hikayelere yaslanılarak başka sebepler bulunuyor. Daha güçlü bir ruh, geçmişte yapılan bir hata, çakılı unutulan bir çivi… Ve hikayelerle örülen dünya, aynı zamanda dışına çıkılamayan bir dünyaya dönüşüyor.

Şamana sahtekar demeden önce…

Lucien Levy-Bruhl, İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler başlıklı kitabında özellikle iki önemli fikir veriyor. İlki mistik deneyim olarak kabul edilen deneyimlerde yaşanan, görülen her şeyin gerçeğe ait oluğunun kabülü. İki farklı dünya diye bir şey hem var hem yok. Ölüler hem ölüler diyarında hem de bu dünyada yaşıyor. Olağandışı ve olağan birlikte iç içe, ayrılamaz bir dünyanın aynı düzleminde yer alıyorlar. Bu anlatması biraz zor olan fikri, Levy-Bruhl, adım adım örneklerle aklınıza işliyor. İkinci fikir ise her şeyin simge aracılığıyla ya da simge ile bir bütünleşme aracılığıyla sağlandığı. Dikkat! Şamanın hile yaptığını yerliler de biliyor ama bu onların gözünde bir eylem, bir sahtekarlık değil! Şaman ağzına tedaviden öne aldığı taşı, seans sonunda vücuttan atılan hastalık olarak çıkartıyor. Hasta, şamanın yaptığının farkında ama buna shatekarlık demek için Levy-Bruhl’un anlattığı simge ile bütünleşme ilkesini içselleştirmemiş bir yapıya sahip olmak gerek. Kullanılan simgenin, örneğin yerini aldığı bir ölüye benzemesi şart değil. Her şey bütünleşme için kullanılan bir araç. İkinci kitap, bunun örnekleriyle dolu.

Akıl: Bir hediye ve bir yük!

Lucien Levy-Bruhl İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler ile bize farklı coğrafyalardan benzer örnekler aktararak aslında bugünün modern insanının da düşüne şeklinin arka planını sunuyor. Örnekleri okurken, şehirlerde yaşayan, nedensellik yasalarını öğrenmiş insanların bile benzer şekilde düşünebildiklerini fark ediyorsunuz. Hepimiz aynı simgesel örüntülerin farklı evreleri, örnekleri, şekilleriyiz. Biraz zihnimizin gerilerini, köklerini kazımak için bu tür okumalar çok yardımcı oluyor. Bin yılların mirasını taşıyan zihinlerimiz hala çok eski zamanlardan kalıntılar taşıyor. Belki de bunlara zihinlerimizin ihtiyacı var ve bu yüzden koruyorlar. Zira bugün de yaşadığımız dünya korkutucu. Bugün de simgelerle, kelimelerle bir şeyler örmeden hayatta kalmamız çok ama çok zor. Akıl, bir hediye olduğu kadar bir yük. Hayatta kalanların genleri, atalar bize hala arka planda deneyimlerini fısıldıyor: şans, talih, kader, kısmet… Dahası, ötesi? Elbette var ama kulak önce bunları yakalıyor, akıl önce bunlara tutunuyor…

İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler
Lucien Levy-Bruhl
Çev: Oğuz Adanır
Doğu Batı Yayınları, 2006
275 Sayfa
Habersiz kalmayın
Bütenimize abone olun