Feminist tiyatronun öncüsü olarak da görülen Henrik İbsen’in Hedda’sı, feminist akımın yıllar içinde geliştiği ve kadının her alanda var olmaya başladığı bu çağda değişmeye mahkum. Yönetmen Mehmet Birkiye bu dönüşümü gerçekleştirerek, Hedda ile 21. yüzyıl kadını arasında kuvvetli bir bağ kurmuş.
Şeyma ELAMAN
Norveçli oyun yazarı Henrik Ibsen tarafından 1890 yılında yayımlanan Hedda Gabler, İngiliz oyun yazarı Patrick Marber‘ın uyarladığı versiyonla Tiyatro Pangar tarafından sahneye kondu. Mehmet Birkiye’nin yönetmenliğinde güçlü oyuncu kadrosuyla dikkat çeken oyun, Türkiye’de ilk kez bir özel tiyatroda oynanıyor. Oyunun kadrosunda Demet Evgar, Tuğrul Tülek, Osman Karakoç, Yeşim Koçak, Tolga Çiftçi, Merve Satılan ve Nazan Diper yer alıyor.
Gerçekçi bir başyapıt olarak kabul edilen Hedda Gabler, sahnelendiği dönemin ahlak yapısına aykırı bulunduğu için olumsuz eleştirilere maruz kalmıştır. Bireyci ve anarşist dünya görüşüne sahip İbsen, eserlerinde çoğunlukla toplumun çok yüzlülüğü karşısında bireyin yanılsamalarına ve ruhsal çalkantılarına simgesel bir dil kullanarak yer verir. Dönemin nesnel gerçekçilik normuna bağlı kalıpları alaşağı eden yazar, bunu metinlerinde karakterlerin beden dili ve davranışların bilinçaltı itkileri dışa vurumuyla sağlar.
Kadın olmak: işte asıl mesele
General Gabler’in kızı Hedda, tam anlamıyla ‘babasının kızı’dır. Güçlü ve otoriter baba figürünün yanında, annenin yokluğuyla Hedda, özdeşleştiği babası ile kadın bedeni arasında sıkışmıştır. Bu sıkışma Hedda rolünü canlandıran Demet Evgar’ın kostüm seçimleriyle de görünür hale getirilmiş. Militarist kıyafetler içinde olmasına karşın cesur göğüs dekoltesiyle izlediğimiz Hedda, bedenini, en güçlü silahı olarak kullanmaktan çekinmez. İnsanların kurguladıkları dünyada amaç edinme mecburiyeti içinde boğulan karakter; öfkeli, aykırı ve kıskançtır. Diğer karakterlerin basit de olsa bir amacı vardır ama o, sahte ilişkilere ve kendisine biçilen hayat amacına razı gelmez. Toplumda kadına yazılmış bütün rollere zıt bir durumdadır. Hedda’nın en büyük zevki ise general babasının silahlarıyla oynamaktır. Dönemin ataerkil anlayışının kadına biçtiği varoluş sınırları içinde istemediği bir evlilik ile kendine bir tür ‘sığınak’ inşa eden Hedda, istediği her şeye sahip ve istediği hiçbir şeye sahip değildir. Dekorda çiftin yaşadığı evin bir tür makete benzetilmesiyle de Hedda’nın istemediği ev ve evlilik kurgusuna gönderme yapılmış.
Görül(e)meyen ızdırap!
Oyunun dekor ve ışık tasarımcılığını üstlenen Cem Yılmazer’in, duyguların geçiş ve yoğunluğunu seyirciye aktarmada kullandığı ışık seçimleri, sahnelerin vuruculuğunu artırmış. Oyunun en çarpıcı yeri baştaki koreografi olmuş. İşlerini hayranlıkla izlediğim koreograf ve haraket tasarımcısı Tuğçe Tuna ile çalışılmış. Oyunun başında seyirciler henüz koltuklarına oturmamışken Demet Evgar, sözsüz performansıyla görülmeyen/görülemeyen Hedda’nın ızdırabına seyirciyi ortak ediyor. Bana kalırsa oyunda daha fazla koreografi kullanılarak hareket tasarımına geniş alanlar tanınabilirmiş.
Toplumun dayattığı kimlikler ve net bir ret!
Hedda’nın eşi Jorgen Tesman rolünü canlandıran Tuğrul Tülek ile Demet Evgar’ın zıt karakterleri, oyuncuların etkili performanslarının da yardımıyla birbirlerini daha belirgin kılan bir kontrast sağlamış. Soyadı Tesman olmasına karşın oyunun isminde Gabler geçer. Bir erkeğin boyunduruğu altına girmeyi reddettiğinden o hep Hedda Gabler olarak kalacaktır. Dramatik karakterin toplumun üstüne yüklediği bütün kimlikleri reddettiği ve topluma ait olmadan kendi kimliğini bulma çabasına da bir vurgudur. Hedda’nın güçlü karakterinin yanında Jorgen Tesman ise tam bir ana kuzusudur. Jorgen’in halası olan Juliane Tesman, çiftten sürekli bir bebek beklentisi içerisindedir. Hedda ise bebek fikrinin düşüncesine bile katlanamaz. 19. yüzyıla kıyasla hala kadınlığın annelik üzerinden tanımlandığı günümüzde çocuk yapmama fikri aykırı görülmeye devam ediliyor.
Hedda Gabler, sorumlusu olduğu davranışların kendisini esir alacağı bir sona sürüklediğini fark edemez. Yargıç Brack’in eline Hedda’ya istediği her şeyi yaptırabileceği bir koz geçer. Hedda, bir erkeğin esareti altına girmektense kendini öldürmeyi seçer. Rol model olarak gördüğü babasının silahıyla hayatına son vermesi ironik olduğu kadar aşırı gerçekçidir de.
En güçlü Hedda karakteri yaratılmış
Feminist tiyatronun öncüsü olarak da görülen İbsen’in Hedda’sı feminist akımın yıllar içinde geliştiği, kadının her alanda var olmaya başladığı bu çağda değişmeye, dönüşmeye mahkum. Yönetmen Mehmet Birkiye bu dönüşümü gerçekleştirerek Hedda ile 21. yüzyıl kadını arasında kuvvetli bir bağ kurmuş. Orijinal metni bozmayan yönetmen, Hedda’nın bastırdığı duygu ve davranışları daha fazla görünür hale getirmiş. Demet Evgar dramatik karakterin derinliğini, hareketlerindeki bütünlük ve beden dilini ustaca kullanarak sahneye taşımış. Başta yönetmen, koreografi ve Evgar’ın kuvvetli oyunculuğuyla belki de şimdiye kadarki en güçlü Hedda karakterlerinden biri yaratılmış. Oyunda 21. yüzyılda yüklesen kadının sesi, Hedda’nın öfkesinde, gözü karalığında ve erkek egemenliğine boyun eğmeye karşı çıkışında vücut bulmuş. Günümüz seyircisini bu denli güçlü yakalamasındaki sebebin de bu olduğuna inanıyorum.
KÜNYE
Yazan: Henrik Ibsen
Uyarlayan: Patrick Marber
Çeviri: Beliz Güçbilmez
Yöneten: Mehmet Birkiye
Kostüm Tasarımı: Gamze Kuş
Işık ve Sahne Tasarımı: Cem Yılmazer
Hareket Tasarımı: Tuğçe Tuna
Müzik: Çağrı Beklen
Yönetmen Yardımcısı: Efsane Odağ
Fotoğraf ve Afiş Tasarımı: Edze Ali
Oyuncular:
Hedda: Demet Evgar
Julianna: Nazan Diper
Berte: Merve Satılan
Tesman: Tuğrul Tülek
Mrs. Elvsted: Yeşim Koçak
Brack: Tolga Çiftçi
Lovborg: Osman Karakoç
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.